@paskomya aklıma direkt sizi getirdi bu söylemler, etiketleyeyim dedim. Konuda da yazmışsınız gerçi ama gerçekten önceki nesiller dayak yerdi. En azından bir fiske de olsa yerdi. Evet bunu savunmuyoruz elbette ama bu asla kötü bir şey değildi.
@Battalgazi54 gayet güzel özetlemiş. Disiplin sayesinde çok şey öğrendik ve bunu onlara borçluyuz diye düşünüyorum.
okulda/ atölyede disiplin ve saygı kazanmak, öğretenin ve öğrenenin ilişkileriyle doğru orantılıdır. ben belki şanslıydım veya benim okulum öyleydi. bize öğretilen,
1- öğretmenim demek serbestti (hoca camide derlerdi)
2- saygı görmek istiyorsan, saygı göstereceksin (derlerdi ve hem hak ederlerdi, hem de hak ederdik)
3- derste ders işlerdik. ( zaman zaman ders kaynatmak değil; bazen şarkı/ türkü için, bazen güncel konular için, bazen insan ilişkileri için, bazen de gülmek için dersi böler veya biz böldürürdük)
4- eğer ki bir kişi (öğrenci) saygı sınırlarının dışına çıkarsa, öğretmenimiz onu öğretmenler odasında uyarırdı, ama sınıf içinde veya açık ortamda uyarırsa, keşke tokat atsaydı derdi. çünkü tokatın acısı geçer ama, toplum içinde uyarılarak cezalandırman acısı kolay kolay geçmez.
benim/bizim güzel öğretmenlerimiz vardı. öğretmenimiz bize sınıfta "sus" dediği zaman korkumuzdan değil, saygımızdan susardık. hava durumuna göre ev ödevi verirlerdi, (güneşli güzel günlerde az ödev, yağmurlu ve dışarıda dolaşılmayacak havalarda çok ödev verirdi.) bazen biler ödev verin diye baskı yapardık. değerli öğretmenlerimiz, kişisel ruh halimize göre bizlere davranırlardı. (kötü bir günümüzdeysek, bizimle uğraşmaz, git bahçede/ kantinde takıl derlerdi)
dediğim gibi ben çok şanslıydı ve orta ve lisede hiç dayak yemedim. sınıfımın içinde işittiğim her azarı da hak ettim.