Kurtuluş Savaşı yıllarımız toptan bir milletin varlık ve yokluk savaşı verdiği önemli bir zaman dilimidir. Bu savaşta insanlarımız ciddi bir özveri ile çalışmış ve canları pahasına vatanlarını müdafaa etmişlerdir. Ne yazık ki savaş sırasındaki elbirliği ile hareket etme anlayışı, makam ve mansıpların paylaşma zamanında tam tersine dönmektedir. Ve böyle zamanlarda insanlar birbirlerini basit bir dünya makamı için kirletebilmektedirler. Bu kitapta Milli Mücadele döneminin öncü kahramanlarını görecek ve vatan ve inançları adına yaptıkları mücadelelerde hangi badireleri nasıl atlattıklarına şahit olacağız.
Bugüne kadar Ayasofya için yapılmış en kapsamlı çalışma bu eserdir. Ahmet Akgündüz bizi yine şaşırtmadı. Elini attığı her ilmi çalışmada olduğu gibi bunda da ortaya muhteşem bir eser koydu. Aslında Ayasofya'yı çalışmak birazda cesaret işidir. Romalılardan beri başa dert olmuştur bu özel yapı. Halk iki kez isyan etip yakmış Bizans üç kez yeniden inşa etmiştir. Ayakta tutmak için nice çabalar harcanmıştır. Osmanlı bu mabede sevdalanmış, beş padişah kabir yeri olarak kendisine onun bahçesini seçmiştir. Osmanlı'da camiliği o kadar benimsenmiştir ki bir kişi vefat edeceği zaman beni ille de buradan kaldırın vasiyeti yapar olmuştur. Ama sonra hiç beklenmedik bir şekilde müzeye çevrilmiştir. O camilikten çıkmasın diye verilen bir kurtuluş savaşının ardından. İnsanlarımız bu uygulamanın sebebini hiçbir zaman anlayamamıştır. Acaba Lozan'da onunla ilgili gizli bir pazarlık mı oldu tartışmaları yapılmış, içinde bir seçde edebilmek için hapsi göze alanlar çıkmıştır. Bugün bir müzedir Ayasofya. Bilinen ve bilinmeyen nice yönü, bahçesinde yıktırılmış bir Fatih Medresesi ve nice soru işareti ile bu eser bize O'nu sanıyorum hiç olmadığı kadar iyi anlatacaktır.
Alıntı: gezikitap