Merhaba. Bu soruyu elektriğin yaşamdaki ağırlığı ve yaşam üzerinden olan etkisini felsefi bir açıdan soruyorsunuz, çok yanılmıyorsam.. Ben bilim-din senteziyle bu sorunuza cevap vermeye çalışayım..
Ancak hayat veya içinde bulunduğumuz, yaşadığımız bu evren sadece elektrikten ibaret olmayıp madde-enerji ; enerji- madde dönüşümünden ibarettir, kendi düşünceme göre.. (E=m * C kare)
Ve.. ortada hiçbir şey bulunmazken evren yoktan var edildi.. Bunun olabilmesi için de Yüce Yaratan’ın sadece “Ol!” demesi kafiydi ve olanlar oldu.. Kur’an ‘da bu konuda 6 günden simgesel olarak bahsedilir. “Big bang” denilen büyük patlamayla enerji maddeye (Einstein’ın enerji formülü m=E/C2 şeklinde formül tersten işleyerek) galaksilere, nebulaya, samanyollarına, onlar üzerinde yaşayan tüm canlı hayatlara ayrı ayrı dönüştü..
Enerji maddeye dönüşürken en basit atom olan hidrojen atomundan altına, kurşuna, demire, vb. daha ağır ve karmaşık metallere dönüşürken evrendeki gezegenlerde, yıldızlardaki temel yapı taşları ve bunlarla birlikte tek hücreli, çok hücreli yaşamsal öneme sahip canlılar (bitki, hayvan, insan, vb.) bizim dünyamızda ve diğer samanyollarında oluşmaya başladı.
Kutsal Kitap’ımızda (Kur’an- Kerim’ de) atomdaki – yüklü elektron ile + yüklü çekirdek arasındaki kütle çekim kuvveti ile merkezkaç kuvvetinin birebir olan bu eşitliği güneş sistemindeki güneş-gezegenler, dünya-ay arasındaki kütle çekim kuvveti ile merkezkaç kuvveti eşitliğine benzetilip bir mesel olarak anlatılmaktadır..
Elektriğin evrende önemli bir rolününün (kalbi aniden duran insanlar verilen bir
Elektrik şokuyla hayata yeniden dönebiliyor, örneğin) yaşamdaki canlıların bedensel fonksiyonlarında, tüm kimyasal olan tepkimelerde (red-oks) önemi oldukça büyüktür. Zaten insanoğlu ömrü boyunca yaptığı tüm araştırmalarda, elektriğin kimyasal, mekanik, nükleer, ısı, ışık (UV), elektromağneto-hidrodinamik, vb. çok çeşitli ve çok değişik yollardan elde edilebileceğini yılmadan yapabildiği deneme-yanılmalar sonucunda keşfetti..
Beynimizin geçici/kalıcı hafızasına bilgileri hangi yöntemle (HDD, SSD, ferrit çekirdek temelli PC hafızası veya İnternet ağlarındaki bulut hafızası, vb.) kaydedilip saklandığını halen bilimsel olarak açıklayamıyoruz, ancak hiç olmazsa unutma (hatırlayamama) durumunda, beyindeki sinirlerin (elektrik telleri görevli olan) elektrik bağlantısının bu dataların saklandığı noktalarla iletişimin tam sağlanamaması durumunda olabildiğini şimdilik biliyoruz..
Evrende henüz net cevaplarını bulamadığımız ve cevaplanmamış çok sayıdaki sorular halen bulunmakta.. Cern’deki çekirdek çarpıştıcıları ve hızlandırıcılarında bir anda var olup anında yok olan atom parçacığına adeta bir teslimiyetle “Tanrı parçacığı” denilmesi gibi.. Zaten bunun tam olarak cevabını veremeyen bilim insanları bir teslimiyet (Örneğin deniz kaşifi ve okyanus, su bilimleri araştırmacısı Kaptan Custo okyanuslardaki sıcak ve soğuk su akıntılarının sırrını tam olarak açıklayamayarak bir teslimiyetle müslüman olmuştu) örneği olarak bu parçacığa “Tanrı parçacığı” adını vermişti. Daha sonra bu atom parçacığının evrenin oluşumunda akıllarda eksi kalabilen sırların aralanmasında çok önemli bir rolü olabileceği düşünülmüştü. Bir karadeliğe düşen insanın evrenin hangi boyutuna tek parça (sağlam) olarak geçebileceğine bugün bile bazı olasılıklar dışında çok net bir cevabı veremiyoruz..
Sonuç olarak evrenin aslında kendisi halen bir muamma veya çok büyük bir bilmecedir. Ancak insanoğlu bilinmeyeni bulmaya ve keşfetmeye olan bu azmi karşısında bu büyük bilmecenin bilinmeyen yanlarını bir gün mutlaka çözebileceğine inanıyorum. İnsanoğlunun bilinmeyenleri bulma veya keşfetme azmi bilinmezlikleri bir gün mutlaka çok net olan (makul) çözümlere kavuşturabilecektir.. Kolay gelsin.