Bir Savaş Nasıl Kaybedilir? - 2

Erdem⁣

Paylaşımcı üye
Katılım
14 Ocak 2013
Mesajlar
713
Puanları
106
Evet, savaşın (daha doğrusu işgalin) cephede değil, pek çok yıl öncesinden sinsi sinsi nasıl başladığını, dost postundaki düşmanı, vatanına göz dikilmiş hedef ülkenin ayarlanmış sahte aydın ve her daldaki üst kademelerinin nasıl kucaklayıp kendi ülkelerini kundakladığını, geçen yazımızda (1) gözden geçirmeye başlamıştık. İktisadi, mali çökertmeyi ele aldık (1- 7). Şimdi daha da tehlikelisi, ulusun ulus olmaktan çıkarılmasına yol açacak derin ruhbilimsel savaş ameliyeleri ile (işlemleriyle) devam ediyoruz:

8) Bur ulusun maddi gücünün olması elbette manevi gücünün varlığına bağlı. Ulusun fertlerini bir arada tutup ortak ulusal (milli) hedeflere yönelten de manevi unsurlar. Gizli düşman bunları yıllarca incelemiş, gerçek güç kaynaklarını tespit etmiştir. Onların aşındırılması, sonra yok edilmesi için adım adım sessizce ve sabırla çalışacak.
En etkili yöntem olarak da istediklerin hedef ülkenin kendi fertlerine yaptıracak [Bkz. (I)] Ulusu ulus yapan, binlerce yıldan gelişe gelişe süregelmiş ulusal kültür. Ulusa mensubiyet hissi ise ulusal kültürle yetişmiş, onunla yoğrulmuş olmaya bağlı.
Bu mensubiyet hissi kuvvetli olanlar, özellikle düşman ortada göründüğünde vatanın korunması, ulusun bekası için her şeylerini, hatta canlarını bile feda edebilirler. Ancak, iş o raddeye gelmeden, vatanseverlerin, adım adım ülke ve ulusun dibinin nasıl oyulduğunu, halkı bir arada tutan harcın nasıl eritildiğini fark etmeleri ve bu sessiz istilaya karşı bir araya gelerek düşmanın her sinsi adımına karşı halkı uyarmaları, karşı durmaları, aynı cinsten sessiz, ama etkili adımlarla mücadele vermeleri gerekmektedir.

9) Kültür unsurları nesilden nesile eğitimle aktarılır: Ailede, köyde, sonra okulda, evrenkentte ve gün begün basın-yayınla, toplu sohbetlerde ve konuşmacılarla; ayrıca filimlerle, hatta musiki ile. O halde düşman önemli gördüğü kültür unsurlarını eritmek için aile, köy, okul, evrenkent düzenlerine el atıp onları sinsice bozacak ve yabancılaştıracak, basın-yayını ele geçirecek, yerli filmciliği ve musikiyi yok edecek, yerine kendininkinin bozuğu ile halkı topa tutacaktır.

10) Ülkeye milli kimliğini veren, tapusunu o ulusun yapan, ulusun tarihinden gelen kent. kasaba. köy, dağ, ova. nehir adlarıdır. Düşman gezim (turizm) gibi bahanelerle zaten geçim kaynağı kalmamış halkı uyutarak yer adlarını yabancı isimlerle değiştirecek, ama tabii bunu da, kilit noktalara yerleştirdiği ayarlı, "beşinci kol" cemiyet üyelerine yaptırtacaktır (son perdede ise bilinci kalmamış safdillere)

11) Atalarının ülkeye mührünü basmış mirası yer adları olduğu gibi, bıraktığı tarihi abideler olduğuna göre, düşman bunları ihmal ettirecek, yıkıma terk ettirecek. Her ülkede insanın var olduğundan beri birike gelmiş binlerce yıllık katmanlar mümkün. On dokuzuncu yüzyılda başlayarak düşman ve bazen onun körüklediği göze görünür sömürgeciler, kazıbilimi (arkeolojiyi) bir ülkenin istilasına dünya kamuoyunu hazırlamak için kullandılar. Katmanlardan işlerine gelenleri ön plana çıkarıp ulusun öz köküyle ilgili olanları örtbas ettiler. Bunda da hedef ülkenin evrenkentlerine, ve "Kültür" ve Gezim bakanlıklarına önemli görev verildi. Pek çok ülkede bu etkinlik gerçekleştirildiyse de, en yoğunları ve sonuç alıcıları her Ortadoğu ülkesinde ve Kuzey Afrika'da oldu.

12) Ataların manevi mirası ise özellikle edebiyat: Halk edebiyatı, okumuşların edebiyatı, felsefi edebiyat. Düşman bunları eğitim düzenine soktuğu çoğu görünmez "danışman"larıyla, imzaları basan ayarlı yetkililerce eğitim düzeninden önce tedricen, sonra toptan kaldırır, unutturur; ayarlı ve şişirilmiş yazarlarını ünlü kılarak köklü ulusal edebiyatı gözden düşürür. Son fasılda, gençler zaten kendi dillerinde (okusalar bile) yazılmış olanları anlayamayacak, düşmanın vacip gördüğü sulandırılmış bir yabancı dile bağımlı olacaklar, gittikçe düşünme ve hissetme yeteneklerini yitireceklerdir.

13) Ulusun mayası, toplumun harcı, a) din, b) dil ve c) özünün tarihi bilincini (o sırayla), düşman hedef alır. a) "Küresel kıraliyetçi"nin birince hedefi dünya çapında kollayıcı bir idari düzene sahip ve milyarlarca insanı kapsayan dinlerdir. Çünkü böyle dinler, tek ülkenin dışında, bir çok ülkeyi içine alan bir direnme duvarı oluşturur, o ülkeler arasında dayanışmayı sağlar, düşmanın ince oyunlarına karşı halk kitlelerini manen koruyabilirler. Düşmanın bu duvarları yıpratması, sonra yıkması gerekmektedir.
O dinden olanların arasına nifak sokulur, sahte mezhepler kurulur; bu mezheplere ilkel tavırlar takındırılıp aşırı işler yaptırılarak o dinin bütünü önce dünya kamuoyunda, sonra o ülkelerin kendi içlerinde gözden düşürülür; merkezi manevi teşkilata bağlılık yok edilir; aynı dinden olan, eskiden birbirini kardeş gibi gören uluslarda ırkçılık, sahte (kültür, gönül, fikir esasına dayanmayan) ve sözde milliyetçilik (millilik yerine) teşvik edilir. Bu suretle, dindaşlar birbirine düşürüldüğü gibi, gerçek ulusal duygular, ulusal bağımsızlık, ulusal kültür kavramları da gözden düşürülür. Hedef ülkenin önce sahte aydınları, sonra daha geniş kitleler milli menfaatlere, istiklale bigane kalırlar. Eski ve tarihi dindaşları milletlerin başına gelenler ise onları artık ne üzer, ne ilgilendirir; sırada kendilerinin olduğunu bile düşünemez, ibret alamaz olurlar. Hedef ülkelerde geniş dindar kitleler saptırılıp dinlerinin özünde böyle bir şey olmadığı halde, kendi uluslarının lafının bile edilmesine, ulusal dilden, kültürden, tarihten bahsedilmesine düşman kılınırlar. Öbür yanda, ayrı bir kavim gibi davranmaya başlamış sahte aydın sınıfı, analarının, babalarının. dedelerinin (hakkında artık bir şey bilmedikleri) dinine düşman kesilmişlerdir.

14) İşte bu hazır ortama yabancı misyonerler çıkagelir; önce usul usul, yabancı dil öğretmeni pozunda, sonra açıktan ve akın akın. Gelen misyonerler genellikle düşmanın istihbarat dairelerinden desteklidirler. Çoğu, çok öncelerden düşmanın diğer yabancı ülkelerde kurdurduğu, oranın dini içinden çıkarılmış sapkın, sahte mezheplere aittir. "Küresel kıraliyetçiler"in, dünya köleleri için türettiği sahte din ve onun insancıllıktan uzaklaştırılmış, hurafelere boğulmuş sahte mezhepleri.

Hedef ülkenin kültür. gezim ve eğitim bakanlıklar, içindeki "cemiyet üyeleri" vasıtasıyla yabancı misyoner faaliyetlerine pervasız izin verdiği gibi, onların adeta ortağı gibi çalışır olurlar; yabancı sahte dini metheden kitapçıklar basar, dağıtırlar; ülkenin dini, tarihi eserleri, anıtları yerine, yabancı dine aitmiş gibi yıkıntılar "keşfeder", milletin parasıyla bunları onarır, yabancı tapınaklar inşa ettirir, ayine açarlar. "Yurdu tanıtıyoruz; gezmen(turist) gelecek" yutturmacasıyla, içerde ve dışarıda, ülkenin "dini, tarihi mirası", "kutsal zenginlikleri" diye o ulusun dini tarihi mirasını değil, düşmanın istediği tarzda sahte yabancı dinin ve tarihin, o ülkenin kimliği olduğu intibaını uyandırırlar.
Ülkenin kamu ulaştırma kuruluşlarının başındakiler de buna katılır. Yabancı ülkelerdeki, o ulusun dıştaki fertlerinden oluşan topluluklara dahi bu propaganda uygulanır. Ülkenin kimliği değiştirilmekte, istilacıya karşı direncini koruyacak bağışıklık (muafiyet) dizgesi yok edilmektedir.
Derken, b) dil, ve c) özünün tarihi bilincine taarruz gelir. Dinden, onunla iç içe girmiş (her dinde olduğu gibi) o din öncesi ulusal kültür. ulusal yaşam tarzı ve yaşam felsefesi unsurlarının sahte din alimlerince ayıklanmasından sonra halk çapında zemin, ulusal dil ve tarih yok edilmesine hazırdır.
Bunların yok edilmesi, o dil yerine düşmanın uygun gördüğü sulandırılmış yabancı dille eğitimin önce yabancı okullarda, sonra devletin, nihayet özel vakıfların okullarında başlatılıp yurdun her köşesine yayılmasıyla olur. Öldürücü darbe ise yabancı dille eğitimin anaokullarına kadar indirilmesi, artık öğretmenlerin de yabancı olmasıyla gelir.

İşte böyle. Yukarıda toplu halde özetlediklerimiz, iki Amerika kıtası, Avrupa, Asya ve Afrika'nın pek çok ülkesinde uygulanmıştır. Bugün de çok yerde devam ediyor. Son perdeler oynanıyor. Bizim ülkemizin, ulusumuzun, bu savaşın, daha doğrusu istilanın neresinde olduğuna okuyucu kendi karar versin. "Peki bu vahim durumda nasıl ve ne yapmalıyız?"ı da herkes düşünsün. Sonra bulduğumuz çareleri karşılaştıralım.

02 Nisan 2003
İnsanlık düşmanı dünya hakimiyetçilerine
karşı çıkacak,
insanlığın kurtulmasına yol gösterecek bir ülkeden


Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu
 
dil kültür bir toplumun temel taşlarıdır
bir topluma saldırmanın özünden çıkarmanın en kolay yolu başta kültürünü ve dilini asimile etmektir eger bir çözüm gücü arıyorsak önnce dönüp kendimize bakalım ne ararsan kendinde ara demiş bilgeler
gerçek olan toplumun hakikati nedir gerçekten bu gerçekler ve hakikatler üzerinden mi yaşıyoruz yada bizleri bu günlere getiren hakikate ne kadar yakın yaşıyoruz içinde olduğumuz sistemin özünü kavrayıp anlamadan çözüm geliştirmemiz imkansız gibi bir durumdur
toplum şimdi hangi temeller üzerinde ayakta
örneğin bir tv haberini açıp bakalım anlatılmak istenen ne haber mi veriliyor yoksa gerçek olan bazı durumları normalleştirip uyutuluyormuyuz gerçek hangisi sadece 2 gün kendinizi tv int telefon dan koparıp bakın kendinize ne halde oldugunuzu o zaman göreceksiniz bagımlı bunlar olmadanda yaşamak size zor gelecektir şüphesiz işte sorun burda aslında elimizdekilerden bazen kafamızı kaldıramadan yaşıyoruz (aslında yaşadığımızı sanıyoruz bence ) biz küçücük bir dünyda yaşarken büyük dünyadakiler herşeyi oldu bittiye getirip şerbet dagıtarak anlatmaya başlıyorlar bizde inanıyoruz inançlı insanlarız ama kendine inanan degil hep kendinden başkasına sana kimse birşey vermez sen kazanarak hakkınla alırsın biz toplum olarak ne zaman gözlerimizi açıp degerlerimizin kültür ve dinimizin bilinciyle yaşarsak o zaman çözüm kendiliğinden gelişir zaten
şimdi toplum olarak ülkemiz için olan kararları biz mi veriyoruz hayır
savaşı biz mi başlatıyoruz hayır
barışa biz mi karar veriyoruz hayır
onlar istiyor biz yapıyoruz herşeyin parası bizim cebimizden çıkıyor
yani bu koşullar altında bizim diyecek bir sözümüzde kalmıyor ki çözümünde alternatifini ortaya koyalım
dilimize kültürümüze dinimize biz zarar vermiyoruz koruması gerekenlerinde korumak işine gelmiyor biz uyutulmazsak nasıl dönecek sonuçta degirmen inanmak istemesekte gerçek böyle
ne zaman kendimiz olmaktan çıkıp toplum çıkarları için çalışırsak herşey ozaman daha güzel
olur şimdiki düzen çıkar üzerinden birçok şey bilinçli yapılıyor fuhuştan uyuştucuya şavaştan barışa cünayetten kavgaya bu bir çark döndürme gelenegi
asıl gerçek bagıra bagıra söylenenlerin aksidir
çözüm toplumsal akıl ve bilinçtir kendi kararlarımızı kendimiz vermemizdir toplum olarak gerçeklerimizi bizden başka kim bizlir bu yüzden toplumsal akıl ve bilinç her toplum kendi kararlarını oturup tartışıp kendi verdigi zaman sorunlar çözülür bence
 

Forum istatistikleri

Konular
129,779
Mesajlar
930,020
Kullanıcılar
452,549
Son üye
faruk2534

Yeni konular

Geri
Üst