Olayı herkes kendi penceresinden baktığı için, iş verenler kendince haklı, çalışanlarda kendince haklı olduğu çıkar.
Bir işveren kendini çalışan yerine koymaz, 1000-1.500 tl ücretle haftanın 6 günü +pazar çalışmanın sonucunun ne olduğu,
Sigorta primin yatıp yatmadığının emin olmamak, her an işsizlik stresi üzerinde olduğunu düşünmez. Aynı şekilde bir çalışan, bu piyasa koşullarında iş kurup onu sürdürmenin ne kadar zor olduğunu düşünmez.
Artık toplum yapısı değişiyor, esnaf vari toplumdan maaşlı toplama geçiyoruz. Çok değil kısa zaman sonra iş verenlerimizin bir çoğu iş yeri kapatmak zorunda kalacak yada başka büyük bir firmanın taşeronu olacak. Daha sonraki dönemlerde ise patronlar müdür konumuna gelecektir. Yani bir çok insan maaşlı duruma gelecektir. İşte o zaman bu sıkıntılı dönemler daha net ortaya çıkacaktır.
Çünkü günümüz şartlarında maaşlı işlerde yaşamı idame ettirmek zor. Daha önceki verdiğim örneklerde olduğu gibi
Elektrik ustası işinde ne kadar iyi ve özverili çalışsın, hiç bir zaman daha bıyığı terlememiş genç bir polis memuru kadar ücret kazanma şansı olmayacaktır. Artan nüfusla birlikte, maaşlı topluma geçişin başladığı şu dönemlerde, zamanında beğenilmeyen küçük görülen, espri konusu olan devlette çalışmak popüler oldu ve bu popülerlik kolay kolay kalkacak gibi durmamaktır. Çünkü maaş garantisi ve sosyal hakların devlet güvencesinde olduğu, maaşların ve çalışma şartların özel sektörün ortalamasından da çok iyi olduğu gerçeğiyle, insanlar devlete yönelmiştir.
Kanaatim odurki bu konuların konuşulması faydasız değildir. Artık toplumun bişeyler farkettiği, özellikle şu ana kadar hemen hemen hiç bir yerde kendini dile getirme şansı olmamış teknik personelin bu durumları dile getirmesi iyi bir işrettir. Yada ben kurtuldum benden sonraki tufan anlayışı olmamalıdır. Bunları dile getirmekle kaybedilen zaman, köle düzeninde yapılan çalışmalardan kaybedilen zamandan daha değerli olduğu kesindir. Örnek olarak haftada 45 saat çalışmayı biz toplum olarak kabul edinsek, cumartesileri çalışmaya karşı olsak, iş veren bir iki üç personelden sonra bu şartları kabul etmeye başlayacak, yeni mezun adamı bedava çalıştırmayacağını anladığı için ondan sonraki kuşaklarda da bunu beklemeyecektir.
Şöyle örnek vereyim, ortalama bir üniversiteden mezun bir mühendis ( 1 yıl ingilizce+ 4 yıl mesleki lisans+ 2 yıl yüksek lisanstan ) mezun olduğunda yurt dışı ve kurumsal bir firmaya girmese maksimum alacağı ortalama ücret 1.500 tl civarı olacaktır. O sırada haftanın 6 günü 60 saat ortalamayla çalışacağı sigortasıda asgari ücretten yatacağı malumdur . Peki bide şuna bakalım doğudaki bir tıp fakültesinden 6 yıl okuyp mezun olan pratisyen hekime asgari ücretten maaş ve sigorta, haftada 6 gün 60 saat çalıştırma yaptırma şansınız var mıdır? veya aklınıza gelir mi? gelmez çünkü devlette bile 3.500 tl kazanma şansı olduğu için o pratisyen hekimi çalıştırmayı düşünen kişi bu şartları bildiği için aklının ucundan geçmez bu şartlar. 7 yıl okuyan mühendis, 6 yıl okuyan doktorla yapılan farklı yaklaşımın sonucu budur. Teknik alanda çalışan kişiler bu kabulenmeleri hep negatif yönde yaptılar. Bir teknisyen düz işiçiden hatta amaleden farkı kalmadı. Bir teknikerden duvar kırması beklendi. Bir mühendistende gerektiğinde süpermen olması beklenildi. Gerektiğinde son derece kurnaz, gerektiğinde iş verene son derece keriz.
Teknik elemanın değerini , bu adamlarda hiç birşey bilmiyor bunlarda mı para vereceğiz derken, 6 yıldan sonra mezun olan pratisyen hekim hangi konuda ne bildiğini yada sıradan bir sağlık teknikerin konuya ne kadar hakim olduğunu kimse sorgulayamadı. Türkiye bir adım atması isteniyorsa Teknik alanda çalışanları sözde değil özde değerini bilip, insana yatırımın karşılığın her zaman alınacağını bilmelidir. Tabii amaç düşük maaşa insanları sömürmekten başka bişey olduğunu anlayana kadar.