Benim görüşüme göre bu evrende hiçbir şey keskin çizgilerle çizilip belirlenmemiş, herşey muğlak veya toleranslı bırakılmıştır. Doğru-yanlış, İyi-kötü dediğimiz temel ahlak kavramları bile muğlak, toplumdan topluma, insandan insana, zamandan zamana değişkenlik gösterirken bu olayı düşünüp iyilik-kötülük değerlendirmesi yapmak ne derece doğrudur bilemedim.
Ben kendi adıma 51 yaşında biri olarak geçmişteki hatalarıma veya pişmanlıklarıma üzülmeyi, "Acaba şunu yapsaydım, bu olur muydu" vb. düşünceleri bırakmaya başladım yavaştan. Olması gerekenler oldu ve bitti, geçti ve gitti hepsi bu. Dün gitti, yarın yok. Bu dediklerimi %100 uygulayamıyorum elbette ama %60-70 bile kardır. Çevremde "arkadaş" veya "dost" diyebileceğim insanlar ise yıllar içinde bayağı azaldı. Şikayetçi değilim. Hatta bazen iyi bile oluyor. Kafam çekmiyor. Hareket, ışıltı, koşturmaca bana göre değil artık. Sükunet, huzur, sessizlik arıyorum.
Bu nedenle derim ki, üzüldüyseniz bir süre yasını tutun, üzülmedi iseniz yaşamaya hiçbir şey olmamış gibi devam edin. Bu evrende kimse "özel" ,"süper", "vazgeçilmez" ,"mükemmel" vb değil. Etten kemikten, öldüğümüzde çürüyen , geri dönüşebilen malzemelerden yapılmış, hata yapmaktan muaf olmayan yaratıklarız. Her şeye aşırı anlam yükleyip, sonra kendi yüklediğimiz anlamaların altında ezilmenin manası yok. Sonuçta hepimiz toprağa karışıp gidiyoruz ve iki nesil sonra hiç var olmamış gibi oluyoruz zaten. Ne adımız ne sanımız kalıyor. Kalsa da kalmasa da dert değil ya o da ayrı bir konu. Neyse, bu kadar yeter sanırım, uzun uzadıya yazıp sıkmanın manası da yok. Selamlar olsun üstad!