Sayın Seagete Ustam kader hususunda yanlış fikirleriniz olduğunu hatırlatmak isterim. Kader hususunu iyice araştırıp okumanız lazım. Sizin dediğinize göre kazayla ölen bir kişinin başına gelen o kazanın Allah'ın iradesi dışında gerçekleşmiş olacağını öne sürüyorsunuz. İmanın esaslarına inanan hiç kimse böyle düşünemez. Ayrıca 'kadere iman' imanın şartlarından birisidir.
İnsanların yazılmış oldugu bir kaderi vardır. Bu insan oğlu daha dünyaya nüfus etmeden yazılmıştır. Ancak bu kader insanın iradesi dışında yazılmamıştır. Allah insanın önceden ne yapacağını bildiği için her ademoğlunun kaderini önceden bilip yazmış ve bir madolyon gibi boğazına asmıştır.
Gelelim insan oğlunun başına gelen kazalara. Kesinlikle Allah'ın bir iradesi söz konusudur. Allah'ın iredesi dışında hiç bir şey gerçekleşmez. Sizin bir vaktiniz vardır. O vakit geldiğinde ne bir saniye önce ne de bir saniye sonra ruhunuzu teslim edebilirsiniz. Ama bunun sebebini insanoğlu kadere değil de sebeplere yükler. Bu da çok normal ve olması gereken şeydir. Çünkü Azrail (a.s) ile Allah arasında şöyle bir konuşma cereyan etmiştir: Allah, Azrail (a.s) ölüm meleği vazifesini verdiğinde Azrail (a.s) : Allah'ım insanlar beni sevmeyecek bana bu vazifeyi verdiğin için. Allah da ona: Ya Azrail korkma. Çünkü insanlar kazaları, hastalıkları dile getirip onları sebep sunarak seni akıllarına bile getirmeyecektir deyip onu teselli etmiştir.
Ayrıca her ölümde bile Allah bir hayır gizlemiştir. Bunu ancak Allah bilebilir.
Hz Hızır (as) ile Hz Musa ( a.s) arasında geçen o manidar kıssayı okuduğumuz zaman kazaların, belaların , ölümlerin Allah'ın iradesi dışında gerçekleşmediğini ve her şey de bir hayır oldugunu bilmemiz gerekir. Keza Hz Musa (a.s) bunu Hz Hızır (as) ile yolları ayrıldığında anlıyor.
Hz. Musa ile Hz. Hızır Kıssası
Kur`an`da bulunan Hazret-i Musa (as) ile Hazret-i Hızır`ın (as) birlikte yaptıkları yolculukta başlarından geçeni ayet ayet buraya alalım ve bakalım başlarından ne geçmiş ve sonunda bizlere ne ders veriliyor görelim.
Hazret-i Musa (as) Hızır`ı (as) gördüğünde selam verdi. Ve, `Cenab-ı Hakk`ın sana öğrettiği ilimden istifade etmem için seninle gelebilir miyim?` dedi. Hazret-i Hızır (as): `Benim yaptıklarıma sabretmeye senin gücün yetmez ya Musa! Bende, Allah`ın kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim var ki, sen onu bilemezsin.
Sende de, Allah`ın sana verdiği öyle bir ilim var ki, ben de onu bilemem.` dedi ise de, Hazret-i Musa (as): `Beni inşallah sabırlı bulursun. Sana hiçbir işinde karışmayacağım.` diye cevap verdi.
Hızır (as) bu defa: `O halde bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça her hangi bir şey hakkında bana soru sormayacaksın` dedi ve ikisi birlikte yürüdüler. Bir gemiye bindiler. Bir serçe kuşu geminin güvertesine kondu ve denizden bir iki yudum su aldı.
Hızır (as): `Ya Musa! Benim ilmimle senin ilmin; Allah`ın alemleri kuşatan sonsuz ilmini bu serçenin denizden aldığı bir yudum su kadar eksiltmez` dedi.
Sonra Hızır (as) geminin tahtalarından bir ikisini söküp attı. Hz. Musa (as): `Adamcağızlar bizi gemilerine aldılar. Sen gemilerini batırmak mı istiyorsun?` dedi. Hz. Hızır (as): `Sen bana sabredemezsin, demedim mi?` dedi.
Hazret-i Musa (as) özür diledi. Yürüdüler. Sokakta bir erkek çocuk gördüler. Hızır (as) çocuğu öldürdü. Musa (as) tekrar şaşırmıştı: `Aman, ne yaptın? Günahsız bir canı telef ettin!` dedi. Hızır (as): `Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?` dedi. 3
Musa (as): `Bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaş olma.` dedi ve yine yola koyuldular. Bir kasabaya vardılar. Kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı bunlara yiyecek vermedi.
Sonra şehrin içinde yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır (as) bir işaretle duvarı onardı. Musa (as): `Keşke ücret alsaydın. İhtiyacımız vardı.` dedi. Hızır (as): `Artık seninle ayrılmalıyız` dedi. `
Dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatayım:
Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti. Onu kırarak kusurlu kılmak istedim. Çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.
Çocuk ise, inanmış bir anne ve babanın evladı olmasına rağmen, çok asiydi. Anne ve babasını da azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korktuk.
Duvara gelince, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların ergenlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini başkalarının müdahalesi olmadan çıkarmalarını istedi.
Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin iç yüzü budur. |