Virüsün nereden kaynaklandığı ile ilgili bir çok senaryo var. Bunun için kesin konuşmak bizi gülünç duruma düşürebilir. Fakat, durumun kimlere yarayacağı ve nasıl evrileceği net bir şekilde ortada duruyor. Küreselciler ve bunların toplum içerisindeki yavşak temsilcileri yine kaos ortamından beslenip güçlenerek çıkacaklar. Hoş! dünya var olalı ilk kez böyle bir sorunla karşılaşmıyor.
Aslında Korku'yu tartışmalıyız, adı ne olursa olsun, açlık korkusu, işsizlik korkusu, yemek bulamamak korkusu, hasta olursam tedavi olamam korkusu, faturamı ödeyemem korkusu, elektriğim kesilirse ne olur korkusu, susuz kalmak korkusu, arabamın sigorta ücretini ödeyemezsem korkusu, ölüm korkusu ve daha bir yığın paranoid korkular.
Esasen bu zihinsel algı bozuklukları ve beyin kuruntuları bize çok yabancı. Tertemiz beyinlerimiz; bebeklik çağlarımızdan bu yana sistemli bir stratejinin bilinçaltı dayatmalarıyla yönlendirilip, Korku Kodu ile biçimlendiriliyor.
Beyninize Korku Kodu bir kere işlendiğinde; başına alacağı herhangi bir sıfatla etkin hale getiriliyor, yukarıda sayılan korku örneklerinde olduğu gibi. Korku'yu çağrıştıracak herhangi bir kelime/his/sıfat ile ona ait Korku duygusunu yaşamaya başlıyorsunuz. Topluma baktığımızda, durumun Korku'ya dönüştürülüp endişe merkezli bir bilinçsizlik ve teslimiyet halini aldığını görüyoruz.
İnsanlar ne zaman bu kadar şuursuzlaştırıldı da market kapılarında maske için izdiham yaratacak kadar bilinci bulanık hale geldi? Beş kuruş etmeyecek paçavra parçasından medet umarak marketlere koşmak bile; birazcık düşünen insan için ibretlik işaretler veriyor. Evinizde Atletinizi kesip iki kat yapsanız, arasına varsa bir elyaf parçası atsanız pekâlâ o paçavradan onlarca kat filtre etkili bir maske yapabilirsiniz. Kapitalizmin toplumları ne hale getirdiğinin çarpıcı bir örneğidir bu.
Bir yandan birlik/beraberlik sloganları atalım, iş icraata gelince kıyamet maratonu atmaya başlayalım, diğer tarafta da simsarlar bundan kazanç elde etsinler! Bir yandan paylaşma türküleri(!) söyleyelim, diğer tarafta bireysel planlar yapıp mal mülk edinelim, parayla satılabilecek herşeyi satalım. Karşılığında kağıt banknotlar alarak toprak satalım, satılabilecek ne varsa satalım herşeyi ama herşeyi satalım satalım satalım! Hatta ikinci el pazarları oluşturup eskiden "hayır için ihtiyacı olan giysin" dediğimiz osuruklu elbiselerimizi de satalım!
Sonra hiçbir şey üretmeyelim "dışarıda daha ucuz" diyerek tarımı bitirelim, doğal toprakları ziraat ilaçları ve ithal tohumlarla zehirleyip daha fazlasını üretmeye çalışalım. Genlerimizi bozup hasta çocuklar doğuralım, endüstriyel doktorlardan medet umalım, ilaç kullanıp başka taraflarımızı bozalım, sonra cebimizdeki para bitsin kapı kapı gezip ağlayalım ama asla üretmeyelim asla. Tarlaya girip çalışmaktan utanalım, depremde çökmeyecek bir bina yapamayalım, polyestersiz bir elbise dikemeyelim(!) Birlik olmaktan bahsedip hiçbir amaç için bir araya gelemeyelim.
Bizim mutfağımızda yemek yapacak malzememiz var mı ki siz rostodan bahsediyorsunuz? Korku kaynaklı hazıra alışmış çarpık tüketim ve üretim alışkanlıkları edinmiş nesillerin kime faydası olabilirki? Hal böyle olunca bugün nefes almaktan Korkmak çok şaşılası bir durum değildir. O zaman, yarın gözümüzü açmaya Korkacağımız bir döneme girmeyeceğimizi kimse söyleyemez.
Bu sorunlar bizim için yeni değil, her fırsatta bir bela bir felaket bize bu acizlik düşkünü yanımızı hatırlatıyor. Esas sorun, gerçeği kabullenmeyip çözüm için bir şeyler yapmayı ret etmemizdir.
Bilinçaltımıza yerleştirmemiz gereken bir gerçek var; ya hazır kurulu sistemin bir dişlisi olacağız, sistem bizi istediği zaman oyun dışı bırakacak ve dut yutmuş bülbül gibi kalacağız, ya da kendi sistemimizle kendi oyunumuzu kuracağız.
Hastalığa dönecek olursak, Covid-19 bir virüs. Covid-19'dan ölen insan var ölmeyen insan var. Dünyada kayıtlı olarak 2017 yılı trafik kazalarında 1,2 milyon insan öldüğü bildiriliyor, bunun yanına dünyada şu an için Covid-19'dan ölenlerin sayısını getirdiğinizde; olayın "ciddiye alınmaktan" çıkarılıp "abartılı gerçekliğin" işlediğini muhtemelen görürsünüz. Rakamları kıyaslama yaparsanız hangisinin virüs olduğu hakkında şüpheye düşmeniz olasıdır. Belki şu soruyu da sorabilirsiniz: Trafik kazaları neden bu kadar ciddiye alınmıyor? Ya da neden bu kadar ölüm oranına sebep veren trafik kazaları için bir karantina kararı alınmıyor?
Yazı yanlış anlaşılmasın, bizler tedbiri her daim alacağız almalıyız. Evde virüs için tedbir alırken kervanı unutmayalım, yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.