Hamaset yapmıyorum bizatihi gerçeğe ayna tutuyorum kendimce......

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Katılım
14 Ocak 2009
Mesajlar
559
Puanları
6
Yaş
56
Konum
Seyitömer Termik santralı KÜTAHYA
1970 li -80 li yıllarda geçti çocukluğumuz,çocuk aklımla kabullenemediğim kara bir zihniyetin eseri karasaban gibi çökmüştü üzerimize.Dayatılmak istenen fikir paçavrası şuydu :BİZDEN ADAM OLMAZ.BİZ KİM İLERLEMEK KİM.ABD.DE BİLGİSAYAR VARMIŞ BİZ ONU ÇALIŞTIRIP KULLANAMAYIZ BİLE......vs. gibi hep milletimizi aşağılık kompleksine sokmaya çalışan azmimizi ezmeye çalışan bir zihniyet hakimdi.Velhasıl bizden adam olmazdı ve biz dünyanın en geri kalmış ülkesi olmaya mahkum edilmiş,bunuda silinmez bir kader olarak algılamış bir ruh haline sokulmak isteniyorduk.Düşünün 10-11 yaşlarında bir çocuktum ve hergün haberlerde iç karartan memleket olaylarından ruhum kararmış ve çocuk safiyeti ile dua ediyordum.Allahım ne zaman haberler başladığında "Japonya'daki son teknolojik gelişme..."-"Almanya'da yüzyılın icadı..."-ABD uzaya ilk defa mekik gönderiyor..."- Arjantin (1978) futbolda dünya şampiyonu oldu.." gibi başarı dolu haberler benim güzel ülkemden çıkacak ve ben onları duymaktan mutlu olacağım? Büyüdükçe okudukça bazı şeylerin farkına vardım ki mazisi başarılarla dolu bu aziz milletim psikolojik çökertme hareketi ile yaklaşık 200 yıldır pasifize edilmeye çalışılmış.İçten ve dıştan bu hareket malesef başarı ile yürütülmüş.1930 larda Nurettin DEMİRAĞ ile kendi uçağımızı yapmışız hangi akla hizmetse 1940 lı yıllarda kendi fabrikamızı kendi elimiz ile kapatmışız!Ne tesadüf o dönemin cumhurbaşkanı İnönü'nün kayın biraderi Fransız uçaklarının Türkiye bayiliğini almış.Daha önceden 2.ABDÜLHAMİT Japon imparatoruna hediye edilmek üzere bir insan boyutunda robot saat yaptırıp (Türk saat ustalarına ) gönderiyor ve Japon imp.gelen hediyeyi aralarında SEİKO saatlerinin kurucusu dede SEİKOnun da bulunduğu heyete incelettiriyor.Geçmişimize baktığımızda birçok ilke imza atan çalışkan ve azimli bu milletin yeri şuan bulunduğu yer değil.Yeni nesiller, kardeşlerimiz ,evlatlarımız bizden daha şanslılar.1983 lerden itibaren kalkınma hamlelerine tekrar girişen ve milletin gözünü açan rahmetli TURGUT ÖZAL ile kendine gelmeye çalışan milletimiz zaman içerisinde yine değişik sudan sebeblerle geriletilmeye çalışıldı.Mücadelede bu sefer karanlık mihraklar değil ALLAH'A çok şükür milletimizin sağduyusu galip geldi.1970-80 lerin çocuğu olan bizler hayallerimizdeki başarı haberlerini son yıllarda tv ekranlarında ve hayatımızda görüyor ve yaşıyoruz buna sitemiz de dahil.Yetermi asla ,bunun için milli kimlik ve ruhumuz ile çok çalışmalıyız.Aramızdan imkanı ve kapasitesi olanları öne iterek muasır medeniyete öncülük etmeliyiz aynı atalarımız gibi....bu vesile ile hepinizin miraç kandilini tebrik eder maddi manevi başarılarımıza vesile olmasını dilerim.Sizinde bu konudaki değerli görüşlerinizi bekliyorum sevgi ve muhabbetle kalın...
 
Haklısınız yıllar ve yıllar boyunca hem MİLLİ duygularımızı hem de DİNİ duygularımızı körelterek bizleri sömürge haline getirmeye çalıştılar...
Milli duygulara FAŞİZM, Dini hislere GERİCİLİK diyerek, gerçek faşizmi ve esas gericiliği uyguladılar. İşlerine gelmeyen herşey ya GEVUR işiydi ya GÜNAH ya da HARAM...
ALLAH (cc) ile aldattılar. Vatan-Millet deyip aldattılar... Bazıları bazılarını aynı biçimde aldatmaya devam da ediyor ya...

Rahmetli dedem namazında niyazında muhterem bir zattı. Ama okuma-yazmayı askerde öğrenmiş, dini bilgilerini de sözde hocalardan öğrenmişti. Allah'ın (cc) varlığına, birliğine ve elbette sonsuz gücüne herşeyiyle inanmış olmasına rağmen, dünya yuvarlak olsa, insanlarn üzerinde duramayacağını iddia ederdi... "Ama siz öğretmenlerinize böyle söylemeyin gene de" derdi... Cuma akşamları TV açılmaz, ne okuduğunu, ne dediğini bilmeden Kur'an-ı Kerim okur, ibadet ettiğini düşünürdü. Meal okumamızı değil, orjinalini okumamzı söylerdi. Çünkü o hoca(!) efendiler insanların güzel dinimiz İslam'ı öğrenmelerini istemiyorlardı...

Belki de, 4 yaşında iken babasını Çanakkale'de şehit vermiş, 2. dünya savaşında binbir zorlukla askerlik yapmış olmasındandır... Savaşların KANLA kazanılacağını düşünürdü.

Oysa bugün güçlü devletler yeni sömürgelerini hiç asker kullanmadan kazanabiliyorlar... Siyasilerini yaratıyorlar, dini liderlerini yaratıyorlar, medya patronlarını yaratıyorlar, teröristlerini yaratıyorlar... İstedikleri gibi at koşturuyorlar... Onlara hizmet etmeyenleri de içeri tıkıyorlar, kaza geçirtiyorlar, kalp krizi geçirtiyorlar, intihar ettiriyorlar...

Uyutulduğumuzun, kandırıldığımızın farkında olup, hiçbir şey yapamamak kanıma dokunuyor...
 
Afrikayı sömürdüler, şimdi ortadoğuyu sömürmek istiyorlar, akıllarında tek düşünce tüm Dünya'yı yönetmek (Emperyalizm).
Herşeyi anlatmışsınız eklenecek pekfazla birşey kalmamış. Günümüzde yapılan sömürgeler, televizyonda reklamlar başlayınca televizyonun sesinin yükselmesi, amaç markaları bilinç altına yerleştirip zorla satış yapmak. Aselsan mühendislerinin ölümü, 1 Mayıs'ta CIA ajanları.....
Piskolojik baskılarla kendi öz güvenlerini arttırıp diğer ülkeleri küçümseyerek güçleniyorlar.
Aslında insanlar arasında fark yok ancak bazı ülkeler coğrafi koşullarını kullanarak diğer ülkeleri ezmek istiyor.

Biz yapamayız diye birşey yok, bu sadece bize uygulanan psikolojik baskının bir ürünü. Bu baskılara yenilmemek için birlik olup yılmadan yorulmadan kendi yolumuzu çizmeliyiz.
 
İnönüden sonra gelen adamlar açsaymış uçak fabrikasını..neden açmamışlar...
uçaklarla uçacağımıza bol bol dua okuyarak uçarız diye düşündüler herhalde...:cool:
hala bir uçak yapmıyoruz..kimse f 16 dan falan bahsetmesin...
yeni yeni insansız hava araçları konusunda ilerliyoruz..bundada hiçbir siyasetçinin zerre kadar katkısı yoktur..
gecikmiş olağan bir gelişmedir..
 
İnönüden sonra gelen adamlar açsaymış uçak fabrikasını..neden açmamışlar...
uçaklarla uçacağımıza bol bol dua okuyarak uçarız diye düşündüler herhalde...:cool:
hala bir uçak yapmıyoruz..kimse f 16 dan falan bahsetmesin...
yeni yeni insansız hava araçları konusunda ilerliyoruz..bundada hiçbir siyasetçinin zerre kadar katkısı yoktur..
gecikmiş olağan bir gelişmedir..
Yakın tarihi incelediğinizde bağımsızlık mücadelesini başarı ile veren ve milli kaynaklar ile Mustafa Kemal ATATÜRK'ün liderliğinde hızlı bir gelişme başlattı.Atılım atılım üstüne giderken ATATÜRK'ün vefatı ile hatta hastalık döneminde ülke yönetiminde söz sahibi olanlar bu hızlı gelişmeye köstek oldular.Boş konuşmuyorum kimseyede husumet ve tarafgirlik yapmıyorum ülkemin neden geri bırakıldığını sorguluyor ve en önemlisi çözüm arıyorum.DUA İKİ ÇEŞİTTİR 1-Yapacağınız iş için YARATICI'nın yarattığı sebeblere yönelerek öğrenme,araştırma ,inceleme,deneme ve uygulama sırası ile tamamen bilimsel çalışma yaparsın.BU FİİLİ DUADIR. 2.DUA sizinde bahsettiğiniz duadır ki bunda kul olarak yapılacak herşeyi yapmışsınız artık sonucun iyi olması için YARATICI'ya sığınırsınız.Gerçi sizin imalı sözünüz bu alanada pek girmiyor ama :) Dünyanın en ücra bölgelerindeki ülkeler son asır içinde hatta 50 yıl içinde bizi medeniyet noktasında sollayıp geçiyorlarsa,ülkemin sevdalısı olarak sebebini araştırmak,bunu yaparkende tarafgirlikten,hamasetten,bağnazlıktan,politikadan uzak kalıp sadece ve sadece gerçekleri arıyorum.Umarım sizde bu çerçevede hem beni hemde merak eden arkadaşları aydınlatırsınız.....
 
binbir-icat-sergisini-350-bin-kisi-gezdi.jpg

Binbir icat sergisini 350 bin kişi gezdi


İslam medeniyetinin bilim ve teknolojiye yaptığı katkıları anlatan '1001 İcat' sergisi, izlenime sunulmak üzere New York Hall of Science Müzesi yetkililerine teslim edildi.


04 Ekim 2010 Pazartesi - 20:38




HABER MERKEZİ / TİMETURK

Sultanahmet'te açık kaldığı süre içinde 350 bin kişi tarafından ziyaret edilen serginin 5 Ekim tarihinden sonraki durağı, New York olacak.

Avrupa'nın 'Karanlık Çağ' diye adlandırdığı dönemi yaşarken İspanya'dan Çin'e uzanan İslam medeniyetinin 'Altın Çağını' yaşadığı 7-17. yüzyıl arasındaki bin yıllık tarihi süreçte bilim ve teknolojik gelişmelerin aktarıldığı '1001 İcat' sergisinin İstanbul'daki başarısı dolayısıyla gala gecesi düzenlendi.

VİDEO TÜRKÇE


VİDEO ENGLSIH


Gecede konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, izlenime sunulan serginin müthiş olduğunu belirterek, 'Bu sergi, bazı komplekslerden sıyrılmamız adına önemli bir organizasyondur' dedi.

Bilim tarihinde az bilinen ya da bilinmeyen Müslüman ve Türk bilim adamlarının icatlarının sergilenerek, İslam kültürünün derinliğinin ortaya konulduğunu ifade eden Topbaş, sergiyle batılı toplumların Müslümanlara karşı ön yargılarını azaltmanın amaçlandığını kaydetti.

Topbaş, bugün tıp alanında halen kullanılan bazı aletlerin geçmişte Müslüman ve Türk bilim adamlarınca icat edildiğini ifade ederek, bugüne kadar bu katkıların inkar edildiğine dikkati çekti.

Müslümanların da tarihte başka milletlerin icatlarını kullandıklarını belirten Topbaş, 'Müslümanlar bu icatları kullanırken kaynak göstermişlerdir. Ancak batılılar bizim icatlarımızı kendileri icat etmiş gibi davranmışlardır' diye konuştu.

021020100359238398520_3.jpg


Sergiyi Türkiye'ye getiren BM Medeniyetler İttifakı Türkiye Eşgüdüm Komitesi Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlığa da batılıların Müslümanların önemli icatlar yaptığını bilmediklerini, bu sergiyi gezdikten sonra onların bakış açısının büyük ölçüde değişeceği kanaatinde olduğunu söyledi.

Bilim Teknoloji ve Medeniyet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Salim Al-Hassani ise bugün burada bulunmaktan onur duyduğunu vurgulayarak, 'Bu sergi eğitimsel, eğlendirici ve bilimsel bir şovdu. Modern teknoloji ve interaktif teknikleri kullanarak gençleri bilgilendirme yolunu seçtik' dedi.

Hayatının büyük bir kısmını bu sergiye adadığını bildiren Al-Hassani, Türkiye'de kültürel faaliyetlere sahip çıkılması konusunda büyük bir potansiyel gördüğünü kaydetti.

Serginin adının '1001 Gece Masalları'ndan esinlendiğini söyleyen Al-Hassani, 'Avrupalıların aşina olduklarından bu isme çabuk alışacaklarını ve kültürümüzü hafızalarında tutabileceklerini düşündük' dedi.

Gecede, Prof. Dr. Karlığa ve Prof. Dr. Al-Hassani, sergiyi New York Hall of Science Müzesi Başkanı Dr. Margaret Honey'e teslim etti.

Çok sayıda davetlinin katıldığı gecede, Sultanahmet Meydanı'na kurulan vinçle 60 metreye kadar yükseltilen 'Dinner in sky' adlı platformla Hezarfen Çelebi'nin 300 yıl önce yaptığı uçuş keyfi davetlilere yaşatıldı.

1001 İcat Sergisi İstanbul’da: Neyi İfade Ediyor?
 
Son düzenleme:
OKAN ÜNİVERSİTESİ' nden konumuzla ilgili güzel bir çalışmayı bilginize sunuyorum.
Türkiye Neden Teknoloji Üretemiyor?​
1.Teknoloji Üretimi Neden Önemli?​
Dünya üzerinde en önemli rekabet alanlar​
ından birisi yeni teknoloji üretimi. Bir diğeri deonunla bağlantılı olan yenilebilir enerji kaynakları ve mevcut kaynaklara ulaşım. Artık gelişmiş
ülkeler aras​
ındaki güç savaşı bu alanda gerçekleşmekte.Gelişmekte olan ülkeler için de geri kalmışlık çemberini kırmanın yolu yeni gelişen bir alanayatırım yapıp o alanda uzmanlaşmak. Son 15-20 yılda bile daha önce esamesi bileokunmayan ülkelerin teknoloji üretimlerine verdikleri önem sonucunda dünya ülkeler ligindeüst sıralara tırmandıklarını, gelişmiş ülke olma yoluna girdiklerini gördük. Çin, Hindistan,Asya Kaplanları, İrlanda, İsrail bunlardan bir kaçı.Türkiye de eğer Latin Amerika ülkeleri gibi teknolojik devrimlere uyum sağlayamamış şüş
içerisinde bir ülke olmak istemiyorsa, zenginli​
ğe ve toplumsal istikrara kavuşmak istiyorsadünya piyasalarına bir şeyler sunabilen ve bu sunduğu ürün ve hizmeti diğer ülkelerinhepsinden daha iyi sunabilen bir ülke haline gelmelidir. Bunun da yolu yeni teknolojilereyatırım yapmaktır.
2. Teknolojiyi Sadece Geli​
şmiş Ülkeler mi Üretebilir?
Kesinlikle yanl​
ış bir görüş. Küba gibi çok zayıf ve izole ülkelerin bile istediklerinderindeteknoloji üretebildikleri düşünülürse teknoloji üretmenin gelişmiş ülkelerin tekelinde olmadığı
anla​
şılır. Türkiye’nin sorunu teknolojiden uzak kaldıkça teknolojiyi gözünde büyütmesi ve biraşağılık kompleksine kapılmasıdır. Bunu yaşlı insanlarda rastlanan bilgisayar korkusunabenzetebiliriz. Oysa beş-yedi yaşında çocuklar aynı bilgisayarları kullanabiliyor, 15-16yaşındakiler ise virüs yazabiliyor.
İ​
lk önce biz üretemeyiz ön yargısının kırılması gerekiyor. Türkiye’nin yer aldığı coğrafyageçmişte bir kere değil bir kaç kere bilimin, teknolojinin, ekonomik gelişmenin merkeziolmuştu. Eski Yunan Medeniyeti, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu’nun parlak dönemlerisayılabilir. Zaten teknoloji üretiminin önünde coğrafyanın bir engel olmadığı da son dönemdeçıkış yapan ülkeler tarafından ispatlandı. Üstelik bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerlecoğrafyanın önemi azaldı. Artık neredeyse Himalayaların tepesinde ya da kutuplarda bileyaşayarak teknoloji geliştirmenin mümkün.Doğu toplumlarının teknoloji geliştiremediği yani kültürün teknoloji gelişimine engel olduğugörüşü de önce Japonya ve Asya Kaplanları’nın çıkışı, sonra ise Çin ve Hindistan’ın yaptığı
at​
ılımlarla çürütülmüş oldu. Çin, komünist ve baskıcı bir yönetim altında, Hindistan iseayrımcı bir kast sistemi içinde bile teknoloji geliştirebilidi ve her iki ülke de güç odağı halinegelmeye başladı. Bu da yine teknoloji gelişiminin önünde coğrafya, kültür, siyasi yapı,toplumsal doku gibi engeller olmadığını gösteriyor.
3. Geli​
şmemiş Ülkeler Birden Teknoloji Üretme Düzlemine Çıkabilir mi?
Geli​
şmemiş ülkelerin teknoloji geliştirmeleri kolay değil ancak genel görüşün aksine şahsengelişmemiş ülkelerin geride kalmalarının aynı zamanda bir avantaj da olabileceğinidüşünüyorum. Bu avantaj gelişmiş ülkelerin izlediği aynı yolu izlemeden onların bilgi birikimiüzerine sıçrama yapma avantajıdır.Ne yazık ki çoğu akademisyen ve danışman bunun tam tersini savunmaktadır. Örneğinrekabet gurusu Michael Porter mevcut olanın geliştirilmesi gerektiğini söylemektedir kiaslında bu yapılması gerekenin tam tersidir. Zaten gelişmemiş ülkelerde mevcut olan fazlabir şey de yoktur. Mevcut olduğu iddia edilen alanları bırakıp yepyeni alanlara girmenin deyüksek bir maliyetti bulunmamaktadır.Gelişmemiş ülkeler açısından bu sıçrama yapabilme avantajını kullanabilmek çok önemlidir.Japonya’da başlayan Asya mucizesinin de temelinde bu strateji yatmaktadır. Bu ülkelerkesinlikle ileri ülkelerin bırakmakta olduğu teknolojileri kendi ülkelerine getirmek gibi yanlış biryola sapmamışlar ve yarışa en son aşamasından katılmışlardır.Zaten bu teknolojinin hem avantajı hem de dezavanytajı durumundadır. Yazılımla ilgilenenlerbilirler. Eğer iki yıl gelişmelerden uzak kalırsanız bilginiz neredeyse tamamen kullanışsız halegelir. Tersine hiç bir şey bilmeseniz de son yazılım teknolojilerini öğrenmek için iki yılharcarsanız bunu yapmamış olan 10-15 yıllık uzmanların önüne geçersiniz.Ülkelerin durumu da bundan hiç farklı değil. O nedenle, gelişmemiş ülkeler hiç bir altyapıyasahip olmadıkları halde bir anda en ileri teknolojileri üretebilir hale gelebilirler. Hatta bunu engeri Afrika ülkeleri bile yapabilir. Nitekim biyoteknoloji alanında Küba’nın attığı adımlar bugörüşü ispatlamaktadır.
4. Uzmanla​
şma İhtiyacı
Geli​
şmekte olan ülkelerin bir anda en öne geçme ve gelişmiş ülkelerin bilgi birikimlerinikullanma avantajları vardır. Ancak en büyük dezavantajları fakirlikleri ve sermayebirikimlerinin yetersizliğidir. İleri teknoloji üretmek içinse özellikle insan kaynağına çok ciddiyatırımlar yapılması gerekir.Bu böyle olmakla birlikte gelişmemiş ülkelerde fakirlikten ve kaynak yokluğundan da önemlibir sorun bu kaynakların doğru bir şekilde kullanılamamasıdır. Bu ülkelerde tipik politikacı yabürokrat gelişmiş ülkelerde ne varsa hepsini aynı anda elde etmeye çalışır ki bu başarısızlığagiden en emin yoldur. Çünkü bu şekilde eldeki zaten çok kıt olan kaynaklar değişik alanlararasında dağıtılarak daha da küçültülmekte ve iyice işe yaramaz hale gelmektedir.Yapılması gereken o ülkenin yapısına ve insan kaynağına uygun olan bir iki alan seçilmesive o alanlarda uzmanlaşılmasıdır. Ülkelerin uzmanlaşması şüncesi çok eski bir düşünceolmasına rağmen hala geçerliliğini korumaktadır. İskandinav ülkelerinin mobil teknolojilerde,
İ​
talya’nın oyuncak, otomotiv, tekstil üzerine, İsviçre’nin saat üzerine uzmanlaşması bunaörnektir.Ancak uzmanlaşılacak alanın ille de o ülkede geleneksel olarak üretim yapılan bir alanolması gerekmez. Hatta uzmanlaşılacak alan seçiminde neredeyse kıstı yoktur biledenilebilir. Burada önemli olan yatırımların disiplinli olarak bir ya da iki alana odaklanmasıdır.Bir kere bu alanlar seçildikten sonra dikkat ve kaynaklar dağıtılmamalıdır.
5. E​
ğitimli İş Gücü İhtiyacı
Geli​
şmekte olan ülkelerdeki belki de en önemli sorun eğitim sorunudur. Ancak ne yazık ki bukonuda herkesin bir fikri vardır ve herkes bir ucundan çekiştirdiği için de sonuçta hiç birininamacına ulaşılamaz.Asıl olarak eğitim bir araçtır. Amaç olmamalıdır. Yani hedef mümkün olduğu kadar çok kişiyemümkün olduğu kadar çok bilgi kazandırmak değildir. Bu tür bir eğitim kaynak israfındanbaşka bir şey değildir. Yapılması gereken önce makro planda ülkenin hedeflerininbelirlenmesidir. Bu hedefler çok sayıda olmamalıdır çünkü kaynaklar bütün hedeflere aynı
anda ula​
şmak için yeterli değildir. Hedefler belirlendikten sonra, eğitim sistemi de o hedeflereuygun olarak rasarlanmalıdır.Örneğin eğer Türkiye biyoteknoloji alanında atılım yapmak istiyorsa, bu konuda çok sayıdabölüm açılmalıdır. Hatta bu konuda uzmanlık üniversiteleri bile açılabilir. Kritik olmayan diğeralanlardaki kontenjanlar azaltılmalı ve böylelikle o alanlardaki işsizlik sorunu da çözülmelidir.Örenğimizdeki gibi çok sayıda biyoteknoloji uzmanı yetiştiğinde bu kişilerin bir kısmının yurtdışına gitmesi de sorun olamayacaktır. Çünkü Türkiye o durumda neredeyse bütündünyadaki biyoteknoloji şirketlerine eleman sağlayabilecek kadar elemana sahip olacaktır.Üstelik bu firmalar da elemanları transfer etmek yerine onların yetiştiği ülkeye yani Türkiye’yegelip yatırım yapacakaldır. Kaba bir benzetme de olsa bu Demir Çelik fabrikalarının kömürhavzaları yakınında kurulması gibi bir şeydir.Uzay bilimlerinden elektroniğe, tekstilden makinaya kadar bir çok alanda uzman yetiştirmeyekalkılırsa bu uzmanlıkların kullanılacağı bir sanayi gelişmediği için bu kişilerin önemli birbölümü yurt dışına kaptırılacaktır. Bu da yine ülkenin kıt kaynaklarının boşa gitmesi anlamınagelir.Ne yazık ki gelişmemiş ülkelerin önemli bir bölümü bu uzmanlaşma ihtiyacını
görememekteler. Yeni geli​
şen alanlardan bir ikisini seçip o alanlarda çok sayıda elemanyetiştirmenin en başarılı örneği Hindistan’dır. Türkiye’deki teknoloji eliti burun kıvırsa daHindistan gelişmemişlikten kurtulmanın çok başarılı bir örneğini vermektedir ve Hindistangeleceğin önemli ekonomik ve siyasi güçlerinden biri olmaya adaydır. Bunu da yazılımalanında uzmanlaşmakla yapmış ve o alanda çok sayıda uzman yetiştirmiştir. Bu şekildebeyin göçü de dezavantajdan avantaja dönüşştür.
6. Sonuç​
Türkiye teknoloji üretebilir. Türkiye’den çok daha zay​
ıf ve sorunlu ülkeler bile bunubaşarmışlardır. Türkiye’nin sorunu yönsüzlük, plansızlık ve amaçsızlıktır. Ayrıca Türkiye halakendisini üç kıtaya yayılmış bir imparatorluk zannetmektedir. Sanki böyle bir imparatorluğungeniş imkanlarına sahipmiş gibi gelişmiş ülkelerde ne varsa onu ülkesine getirmeyeçalışmaktadır.Yapılması gereken çok basittir. Ülke için stratejik olan ve yeni gelişen bir iki alan seçilecek vebütün gücüyle ülke bu alanlara asılacaktır. Bu aynı zamanda ülkenin verimsiz alanlardançıkmasını gerektirir ki ne yazık ki bu konuda çok güçlü bir toplumsal direnç görülmektedir.Zamanında yapılan yanlış yatırımlarda ısrar edilmektedir.Siyasi yapının ve bürokrasinin bu toplumsal direnci aşması zordur ancak Türk özel sektörükendi içinde bu uzmanlaşmayı gerçekleştirebilir. Tabi bu da yine Türk özel sektörünüoluşturan oyuncular arasında bir işbirliği ortamının oluşmasını gerektirmektedir.
platformunda biz ülke için gerekli olan teknoloji stratejilerini üretmeyeve bu stratejileri mümkün olan en geniş uzmanlar çevresine yaymaya çalışıyoruz. Bizim buçalışmalarımıza destek olmak isterseniz [email protected] adresinden bizeulaşabilirsiniz. Vizyoner bir davranışla bu konuda bize ilk ciddi kurumsal desteği veren OkanUniversitesi’ne de bu vesileyle teşekkür etmek istiyorum.Bir iki alanda dünyada açık ara bir numara olmuş bir Türkiye’ye ulaşmak dileğiyle.
Haz​
ırlayan:
Dr.Faruk KaramanOkan Üniversitesi Ö​
ğretim Görevlisi
[email protected]@tech-strategy.org​
(Bu doküman​
ın telif hakları Dr.Faruk Karaman’a aittir. www.tech-strategy.org dışında izinsizolarak yayınlanamaz. Alıntı yapmak istiyorsanız lütfen yazarla irtibata geçiniz)
Yazar Hakk​
ında Bilgi:
1971 y​
ılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğdu. 1987 yılında Kayseri Fen Lisesi’ni, 1993'teBoğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. 1997 yılındaMarmara Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'nde MBA (İşletme Yüksek Lisansı), 2001'deyine aynı bölümde doktora derecesi aldı.Körfez Yatırım, Deniz Yatırım, HSBC Midland Yatırım, Inter Yatırım gibi aracı kurumlardaaraştırma bölümlerinde uzman ve ekonomist olarak çalıştı. Ayrıca Tikle YBS'de m-ticaretkonusunda iş geliştirme projesi için Ericsson Crea-World'de bulundu, Crea-World projesinede destek verdi. 2000 yılından itibaren Yeditepe ve İstanbul Ticaret Üniversiteleri’nde lisansve yüksek lisans seviyesinde e-Business (e-İş), e-Commerce (e-Ticaret), e-CRM (müşteriilişkileri yönetimi), e-SCM (tedarik zinciri yönetimi) dersleri verdi. Halen Okan Üniversitesi’ndeders vermekte ayrıca bu konularda ve teknoloji stratejisi konusunda şirketlere danışmanlıkyapmaktadır.
İ​
lgilendiği konular proje finansmanı, risk sermayesi, futurism, trendler, teknoloji stratejisidir.Dr. Faruk Karaman Türkiye’nin yüksek teknoloji üretip ihraç edebilmesini amaçlayan
adresindeki teknoloji stratejisi platformunun kurucusudur
Baz​
ı Teknoloji Stratejisi Grupları
Diğer gruplarımızın listesine www.tech-strategy.org adresinden ulaşabilirsiniz
 
Son düzenleme:
O eziklik psikolojisiyle büyütülen nesilden birisi olarak sanırım o dönemlerden alcağımız en iyi intikam; kendine olan özgüveni tam, çalışkan ve milliyetini-atasını sayan, geçmişiyle gurur duyan evlatlar yetiştirmek olacaktır.
 
Atatürkten sonra sanayide ilerleme durmuş milli şef olma da ilerleme dönemi başlamıştır bu yüzden milli şefler için kırmızı koltuklar üretilmeye başlamıştır
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Forum istatistikleri

Konular
129,774
Mesajlar
929,975
Kullanıcılar
452,538
Son üye
sezai_komurcu

Yeni konular

Geri
Üst