ç@yl@k
Üye
- Katılım
- 8 Ağu 2007
- Mesajlar
- 159
- Puanları
- 1
Sadece 25 yıl kaldı. Mucizeler "cepte" devam edecek. Ancak bu kez çok daha şaşırtıcı biçimde! 6G neler getirecek?
İnsanlık Elektronik iletişim çağının ortalarında icat olunan "3G" kolaylığından sonra, 5 yıl içinde önce "4G" ile tanışacak; "Sanal Uygarlık Çağı"nın ilk eşiğini atlayıp 15 yıl içinde de "5G" konforuna ulaşacak!
Bundan sonraki zaman dilimi "6G"nin efsane dönemi! Devrimin gerçekleşeceği yıl ise yaklaşık 2035...
Elektronik uygarlığın uzam kavramı bizim zaman anlayışımıza uymuyor. İşin sırrı da zaten tam burada: Elektronik inovasyonlar ay ve yıl kavramını yok ediyor. Vakit daha bir hızlı akıyor! Elektronikte bir aylık süre bizim zaman algımıza göre neredeyse bir yıla denk!
Ve elektronik devrimcilerin genç kuşağı 2030'larda reel takvimi sanki 2300 yılı gibi algılayacak. Fantastik buluşlar fiziki ömrü uzatmakla kalmayacak, insan beyninin yeni işlevleri de keşfedilecek!
Antika mekânlar: Eski banka şubeleri
"6G"yi bugünkü sınırlı GSM bilgisiyle açıklamak imkânsız. Zaten birkaç fütüroloji fanatiği ile elektronik kâhini dışında bu teknolojiyi şimdiden değerlendirecek kişi yok gibi. Geliştirilen projeyi bu ay ABD'de "The Futurist Magazine" bir konferansta açıkladı.
Peki, bu devrimin bankacılık sektörüyle ne alakası var? Evet, 2035 yılına gelindiğinde bir çağın değişmekte olduğunu göreceğiz. Ve bundan böyle çağ atlayışlarını siyasetçiler değil, elektronik devrimciler gerçekleştirecek(!)
Önce "mobil telefon" tarihin derinliklerine gömülecek. Sonra, Televizyon ekranları çöpe gidecek! Ve değişime odaklanan elektronik güdümlü yaşamda bankaların şube sayısı da iyice azalacak.
Yeni bir çağa doğru herkesin elinde gezinen kibrit kutusu büyüklüğünde bir alet olacak! Bir de beynin görme merkezine sinyal gönderen "kişiye özel" minik bir verici! Tıpkı bilimkurgu filmlerinde olduğu gibi!
Fütürizm önce bilimsel ufka bakar
2035'i nasıl tarif etmeli? En kısa yol bir an kendinizi 25 yıl sonraya taşımanız: Varsayın ki elinizde "6G"nin o sihirli aletinden var! Kumandasına dokunuyorsunuz ve önünüzdeki boşlukta bir düzlem beliriyor. (Buna sanal prizma deniyor.) Bu yapay evren içinde hem konuşma yapmanız hem de üç boyutlu TV izlemeniz olası. Üstelik ekrana ihtiyaç duymadan!
Hatta ofisinizde ya da dışarıda bir sanal banka şubesini üç boyutlu var etme imkânına sahipsiniz! Oluşacak mekân, boyutu, derinliği, görüntüsü ve efektleriyle aynen bir bankanın içi gibi! Memurundan yöneticisine değin her şey sahici! Ama gördüğünüz bireylerin tümü sanal! Elektronik zekânın yarattığı canlı insan reprodüksiyonları!
Onlarla konuşabilir, talimat verebilir ya da hesabınıza virman yapılmasını isteyebilirsiniz. Tek eksiğiniz, havadan sudan konuşma imkânınızın olmayışı!
Fiziki olarak banknot yatırıp çekmek dışında burada birçok işlemi gerçekleştirmeniz mümkün! İsterseniz hesabınızı elektronik tablolardan yönetebilir, müşteri temsilcisiyle yatırım araçları üzerinde sohbet edebilirsiniz.
Banka şubelerine veda etmeye az kaldı
Şimdi bir düşünelim: "6G" teknolojisinden sonra doğanlar nostalji kuşağında bir banka soygunu filmini izlediklerinde acaba nasıl bir duyguya kapılacaklar? Sanal prizma içinde yeniden boyutlandırılmış bir macera! "Banka şubesi" onlar için hiçbir şey ifade etmeyecek. Ne bir örneği kalmış ne de bir izi! Üstelik yeni sistemde soygun yok şifre yok! Her şey bireyin parmak ucundaki kan damarı ağına bağlı!
"Sony" tarafından geliştirilen "periferik kan damarı tanıma teknolojisi" daha şimdiden insanı hayrete düşüren yenilikler sunmaya başlamış. Kılcal damar haritası insanlarda birbirine benzemiyor. "6G"nin bu güvenlik bileşeni sayesinde ileride ne sahtekârlık kalacak ne de banka soygunu!
Ne demişler: Yaşayan görür! Şunun şurasında sadece 25 yıl kaldı. Benzer mucizeler yine "cepte" olacak. Ancak bu kez çok daha şaşırtıcı biçimde!
Tabii, bu arada iletişim ve reklam sektörünün nasıl bir dönüşüme uğradığını da arada bir düşünmekte yarar var.
Cep telefonunu icat eden Motorola başmühendisinin 1973'teki basın toplantısından.
"Arabalarda kullandığımız 13 kilogramlık hantal telefonları şimdi 865 gram ağırlığa kadar indirdik. İnsanlar yeni nesil bu telefonları artık çantalarında taşıyabilecekler. Haberleşme teknolojisinde çok önemli bir aşamadayız!"
baska bi haber daha
Bilim insanları, körlerin dillerini kullanabilerek 'görebileceği' bir cihaz geliştirdi.
Bu olağanüstü teknoloji, küçük bir kamera tarafından çekilmiş resimleri alıyor ve bilgiyi dil üzerinde hissedilebilen Elektrik titreşimlerine dönüştürüyor.
Yapılan deneyler, sinirlerin mesjları beyine gönderdiğini ve beynin de bu ufak karıncalanmaları resim olarak yolladığı belirtiliyor. Plastik bir lolipopa kablo ile bağlı olan güneş gözlüğünden oluşan aleti kullananlar, 20 saatten az bir süre alıştırma yaptıktan sonra şekilleri çıkarabildiklerini ve hatta işaretleri okuyabildiklerini belirtiyorlar.
Bilim insanları, dil üzerinde hissederek görüntüleri kafada canlandırmayı öğrenmenin, bisiklete binmeyi öğrenmeye benzediğini söylüyor. BrainPort görme cihazının gelecek yıl piyasaya sürülmesi bekleniyor.
Cihaz, kullanıcı tarafından takılan güneş gözlüklerinin ortasına yerleştirilmiş olan 2,5 santimetre çapında küçük bir dijital kamera aracılığıyla görsel verileri topluyor.
Bu veriler, elde tutulan bir kontrol birimine ulaştırılıyor. Bir cep telefonu büyüklüğünde olan bu birim, dijital sinyalleri elektrik titreşimlerine dönüştürüyor ve bunu dil üzerinde tutulan lolipop aracılığıyla dile gönderiyor.
Lolipop, 600 elektrotun bulunduğu ızgara gibi bir bölge içeriyor. Bu elektrotlar resim alanında bulunan ışığa göre titreşiyorlar. Beyaz pikseller güçlü titreşim gönderirken, siyah pikseller ise sinyal göndermiyor. Dilin üzerindeki sinirler gelen eleltrik sinyallerini alıyor. Bu elektrik titreşimleri şampanya köpüklerinin dil üzerinde yarattığı hisse benziyor.
Kullanıcılar ellerindeki birimi kullanarak istedikleri gibi uzaklaşıp yakınlaşabiliyor ve ışık ayarlarını ve elektrik titreşimlerinin yoğunluğunu ayarlayabiliyor.
İnsanlar BrainPort cihazını kullanarak 15 dakika içinde görüntüleri canlandırabiliyorlar.
Araştırma ekibinin başındaki William Seiple deney aşamasında bulunan hastaların haftada bir alıştırma yaparak hızla cihazı öğrendiklerini ve kapıları hızla bulmayı, mektupları ve sayıları okumayı başardıklarını anlatıyor. Hastaların yemek masası üzerindeki fincanları, çatalı ve kaşığı ellerine alırken el yordamına gerek duymadıklarını belirtiyor. alıntıdır
cok sevındırıcı
İnsanlık Elektronik iletişim çağının ortalarında icat olunan "3G" kolaylığından sonra, 5 yıl içinde önce "4G" ile tanışacak; "Sanal Uygarlık Çağı"nın ilk eşiğini atlayıp 15 yıl içinde de "5G" konforuna ulaşacak!
Bundan sonraki zaman dilimi "6G"nin efsane dönemi! Devrimin gerçekleşeceği yıl ise yaklaşık 2035...
Elektronik uygarlığın uzam kavramı bizim zaman anlayışımıza uymuyor. İşin sırrı da zaten tam burada: Elektronik inovasyonlar ay ve yıl kavramını yok ediyor. Vakit daha bir hızlı akıyor! Elektronikte bir aylık süre bizim zaman algımıza göre neredeyse bir yıla denk!
Ve elektronik devrimcilerin genç kuşağı 2030'larda reel takvimi sanki 2300 yılı gibi algılayacak. Fantastik buluşlar fiziki ömrü uzatmakla kalmayacak, insan beyninin yeni işlevleri de keşfedilecek!
Antika mekânlar: Eski banka şubeleri
"6G"yi bugünkü sınırlı GSM bilgisiyle açıklamak imkânsız. Zaten birkaç fütüroloji fanatiği ile elektronik kâhini dışında bu teknolojiyi şimdiden değerlendirecek kişi yok gibi. Geliştirilen projeyi bu ay ABD'de "The Futurist Magazine" bir konferansta açıkladı.
Peki, bu devrimin bankacılık sektörüyle ne alakası var? Evet, 2035 yılına gelindiğinde bir çağın değişmekte olduğunu göreceğiz. Ve bundan böyle çağ atlayışlarını siyasetçiler değil, elektronik devrimciler gerçekleştirecek(!)
Önce "mobil telefon" tarihin derinliklerine gömülecek. Sonra, Televizyon ekranları çöpe gidecek! Ve değişime odaklanan elektronik güdümlü yaşamda bankaların şube sayısı da iyice azalacak.
Yeni bir çağa doğru herkesin elinde gezinen kibrit kutusu büyüklüğünde bir alet olacak! Bir de beynin görme merkezine sinyal gönderen "kişiye özel" minik bir verici! Tıpkı bilimkurgu filmlerinde olduğu gibi!
Fütürizm önce bilimsel ufka bakar
2035'i nasıl tarif etmeli? En kısa yol bir an kendinizi 25 yıl sonraya taşımanız: Varsayın ki elinizde "6G"nin o sihirli aletinden var! Kumandasına dokunuyorsunuz ve önünüzdeki boşlukta bir düzlem beliriyor. (Buna sanal prizma deniyor.) Bu yapay evren içinde hem konuşma yapmanız hem de üç boyutlu TV izlemeniz olası. Üstelik ekrana ihtiyaç duymadan!
Hatta ofisinizde ya da dışarıda bir sanal banka şubesini üç boyutlu var etme imkânına sahipsiniz! Oluşacak mekân, boyutu, derinliği, görüntüsü ve efektleriyle aynen bir bankanın içi gibi! Memurundan yöneticisine değin her şey sahici! Ama gördüğünüz bireylerin tümü sanal! Elektronik zekânın yarattığı canlı insan reprodüksiyonları!
Onlarla konuşabilir, talimat verebilir ya da hesabınıza virman yapılmasını isteyebilirsiniz. Tek eksiğiniz, havadan sudan konuşma imkânınızın olmayışı!
Fiziki olarak banknot yatırıp çekmek dışında burada birçok işlemi gerçekleştirmeniz mümkün! İsterseniz hesabınızı elektronik tablolardan yönetebilir, müşteri temsilcisiyle yatırım araçları üzerinde sohbet edebilirsiniz.
Banka şubelerine veda etmeye az kaldı
Şimdi bir düşünelim: "6G" teknolojisinden sonra doğanlar nostalji kuşağında bir banka soygunu filmini izlediklerinde acaba nasıl bir duyguya kapılacaklar? Sanal prizma içinde yeniden boyutlandırılmış bir macera! "Banka şubesi" onlar için hiçbir şey ifade etmeyecek. Ne bir örneği kalmış ne de bir izi! Üstelik yeni sistemde soygun yok şifre yok! Her şey bireyin parmak ucundaki kan damarı ağına bağlı!
"Sony" tarafından geliştirilen "periferik kan damarı tanıma teknolojisi" daha şimdiden insanı hayrete düşüren yenilikler sunmaya başlamış. Kılcal damar haritası insanlarda birbirine benzemiyor. "6G"nin bu güvenlik bileşeni sayesinde ileride ne sahtekârlık kalacak ne de banka soygunu!
Ne demişler: Yaşayan görür! Şunun şurasında sadece 25 yıl kaldı. Benzer mucizeler yine "cepte" olacak. Ancak bu kez çok daha şaşırtıcı biçimde!
Tabii, bu arada iletişim ve reklam sektörünün nasıl bir dönüşüme uğradığını da arada bir düşünmekte yarar var.
Cep telefonunu icat eden Motorola başmühendisinin 1973'teki basın toplantısından.
"Arabalarda kullandığımız 13 kilogramlık hantal telefonları şimdi 865 gram ağırlığa kadar indirdik. İnsanlar yeni nesil bu telefonları artık çantalarında taşıyabilecekler. Haberleşme teknolojisinde çok önemli bir aşamadayız!"
baska bi haber daha
Bilim insanları, körlerin dillerini kullanabilerek 'görebileceği' bir cihaz geliştirdi.
Bu olağanüstü teknoloji, küçük bir kamera tarafından çekilmiş resimleri alıyor ve bilgiyi dil üzerinde hissedilebilen Elektrik titreşimlerine dönüştürüyor.
Yapılan deneyler, sinirlerin mesjları beyine gönderdiğini ve beynin de bu ufak karıncalanmaları resim olarak yolladığı belirtiliyor. Plastik bir lolipopa kablo ile bağlı olan güneş gözlüğünden oluşan aleti kullananlar, 20 saatten az bir süre alıştırma yaptıktan sonra şekilleri çıkarabildiklerini ve hatta işaretleri okuyabildiklerini belirtiyorlar.
Bilim insanları, dil üzerinde hissederek görüntüleri kafada canlandırmayı öğrenmenin, bisiklete binmeyi öğrenmeye benzediğini söylüyor. BrainPort görme cihazının gelecek yıl piyasaya sürülmesi bekleniyor.
Cihaz, kullanıcı tarafından takılan güneş gözlüklerinin ortasına yerleştirilmiş olan 2,5 santimetre çapında küçük bir dijital kamera aracılığıyla görsel verileri topluyor.
Bu veriler, elde tutulan bir kontrol birimine ulaştırılıyor. Bir cep telefonu büyüklüğünde olan bu birim, dijital sinyalleri elektrik titreşimlerine dönüştürüyor ve bunu dil üzerinde tutulan lolipop aracılığıyla dile gönderiyor.
Lolipop, 600 elektrotun bulunduğu ızgara gibi bir bölge içeriyor. Bu elektrotlar resim alanında bulunan ışığa göre titreşiyorlar. Beyaz pikseller güçlü titreşim gönderirken, siyah pikseller ise sinyal göndermiyor. Dilin üzerindeki sinirler gelen eleltrik sinyallerini alıyor. Bu elektrik titreşimleri şampanya köpüklerinin dil üzerinde yarattığı hisse benziyor.
Kullanıcılar ellerindeki birimi kullanarak istedikleri gibi uzaklaşıp yakınlaşabiliyor ve ışık ayarlarını ve elektrik titreşimlerinin yoğunluğunu ayarlayabiliyor.
İnsanlar BrainPort cihazını kullanarak 15 dakika içinde görüntüleri canlandırabiliyorlar.
Araştırma ekibinin başındaki William Seiple deney aşamasında bulunan hastaların haftada bir alıştırma yaparak hızla cihazı öğrendiklerini ve kapıları hızla bulmayı, mektupları ve sayıları okumayı başardıklarını anlatıyor. Hastaların yemek masası üzerindeki fincanları, çatalı ve kaşığı ellerine alırken el yordamına gerek duymadıklarını belirtiyor. alıntıdır
cok sevındırıcı