Merhaba, işveren canı sıkıldıkça krizi bahane edip çalışanları işten atabiliyor. En son ENTES firmasında bu tarz bir olay gerçekleşti. Hayatını kurmabilmen için, evlebilmen için seni ek işte çalışmak zorunda bırakan işverene etik olarak hiçbir sorumluluğun yoktur bence. Yasaları da çalışanlardan ziyade işverenleri "korumak" için çıkarıyorlar, böyle yasalara uymamak gerekir, hak dilenilmez zorla kazanılır
Entes'te işten atılan kadının açık mektubunu buldum internette başa yazılar da var bu konuda:
Direnişteki Entes
Elektronik işçisi Gülistan Kobatan’dan mektup
21 Mayıs 2009 -
Direniyorum, çünkü sınıf bilinçli, örgütlü bir kadın işçiyim!
Merhaba;
13 Mayıs’a kadar Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Entes Elektronik’te çalışan bir işçiydim. O gün kriz bahanesi ile işten atıldım.
Ben de işten atılan çoğu arkadaşım gibi çaresizce başımı eğip evin yolunu tutabilirdim. Emekçi bir ailede yetişmiş bir işçi kadın olarak, işsizliğin, sefaletin, yoksulluğun yabancısı değilim. Okul sonrası hayatım atölyelerde, fabrikalarda uzun ve yorucu çalışmayla geçtiği halde, sınıf olarak yarattığımız güzelliklerden mahrum yaşıyorum. Hepiniz de biliyorsunuz ki bize reva görülen yaşam, ancak sefalet ücretiyle sömürülmektir. Yeryüzündeki bütün haksızlıkların, kötülüklerin kaynağı haline gelen bu büyük adaletsizliğin farkına vardığımda OSB-İMES İşçileri Derneği’nde örgütlendim.
Sömürü düzeninin krizi tüm ağırlığıyla dünyaya çöktüğünde, dernek üyesi olarak krizin faturasını ödemeye karşı sınıf kardeşlerimi uyarmaya çalıştım. Çünkü bu krizi biz işçiler yaratmadık. Tersine, bu kriz bizlerin sömürüsü üzerinde yükselen bir düzenin, toplumun ihtiyaçlarını hiçe sayan, insanlığı ve doğayı yıkıma sürükleyen kâra dayalı anarşik yapısından doğdu. Bu düzenin bir avuç asalağa servet ve sermaye biriktiren aşırı üretim işleyişinin sürmesi, her defasında bizlerin işsizliğe, açlığa itilmesiyle, çalışma ve yaşam koşullarımızın daha da ağırlaşmasıyla mümkün oluyor. İşte bir kez daha bizlere yaşamımızı cehenneme çeviren bu çarkın dönmesinin bedelinin dayatıldığı bir dönemdeyiz. Düşünebiliyor musunuz, bir avuç asalağın, kanemicinin zevk ve sefa içinde saltanat sürmesinin bedelini zaten sürekli ağır şekilde ödeyen biz işçilere, bir de bu saltanatın çöküşünün bedeli dayatılıyor.
Derneğimiz aracılığıyla bu bedeli ödemeyeceğimizi ilan etmiş, sınıf kardeşlerimizi de tek başına atıldıklarında dahi direnişi yükseltmeye çağırmıştık.
Entes patronu bugüne kadar krizi bahane ederek bir çok arkadaşımı işsizliğin karanlığına yolladı. O toplu çıkışlar vermek yerine, ortak bir direnişten korktuğu için uyanık davranıp birer ikişer işten atma yolunu tuttu. Üstelik arkadaşlarımızın tazminat vb. haklarını dahi vermedi. Bugüne kadar arkadaşlarım, hep başını eğip gitmeyi seçti. Sıra bana geldiğinde, patron temsilcisi, kriz bahanesinin yanı sıra örgütlü olmamı kastederek “Sen çalışkansın ama yaramazlık yapıyormuşsun…” gerekçesini belirtmeyi de ihmal etmedi. Böylelikle, pek de demokrat geçinen eski
Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Entes patronunun “demokratlık” sınırlarını da anlamış oldum. Ve yine sömürücü olmanın, sınıf çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaya, tüm sosyal değerleri bir yana itmeye yetip de arttığını yeniden görme fırsatım oldu.
Ayrıca belirtmek istiyorum ki Entes’te çıkarılan işçilerin çoğunluğunu kadın işçiler oluşturmaktadır. Bu da sermayedar Entes patronuna yakışan bir tutumdur! Çünkü sermaye düzeninde kadın, işçi sınıfının kolayca kurban edilen zayıf kesimi olarak görülür. Patronlar sınıfı önce kadını kurban seçerken, önceki sömürü düzenlerinin kadına yönelik ilkel bakışının, kadının ikinci planda ve yedek işgücü sayılmasının, evin reisi ve ekonomik gücü olarak erkeklerin görülmesinin, toplumda bilinçli şekilde ayakta tutulan gücüne yaslanıyor.
İşte ben krizin faturasının biz işçilere ödetilmesine, kadın işçilere dayatılan ağır sömürüye karşı, örgütlülüğüme sahip çıkmak için direniyorum!
Direniyorum, çünkü tek başına bir kadın işçinin dahi çaresiz olmadığını Emine abladan öğrenmiş bulunuyorum. Biliyorum ki yanıbaşımda sınıf bilinçli kardeşlerimin, sınıfımın mücadele mevzilerinin, örgütlülüğümün, sınıf mücadelesinden yana olanların gücü var!
Direniyorum, çünkü Sinter’de, Meha’da, Kurtiş’te, ATV-Sabah’ta… direnen sınıf kardeşlerimin yolu, krizin faturasını ödemek istemeyen her onurlu işçinin tutacağı yegane yoldur! Direnen tüm sınıf kardeşlerim gibi inanıyorum ve bizzat yaşayarak görüyorum ki asla yalnız değiliz…
Ben direniş yolunu seçerek sermayenin akıl almaz saldırıları karşısında sınıfımın direniş kapasitesini bulunduğum yerden büyütmeye çalışıyorum. Bugün direnişleri sahiplenmek, krizin faturasını ödemeye karşı sınıfımızın ve emekçilerin direncini büyütmek demektir. Gerek yenilgiyle sonuçlanan girişimler, gerek 1 Mayıs, Meha, Desa gibi mücadele edile edile kazanılan deneyimler, sınıf dayanışmasının, direnişlere sunulan desteğin ve katkıların hayati bir önemi olduğunu gösteriyor.
Bir başka deyişle direnişlerin zaferle sonuçlanması, benim gibi direnen işçilerin kararlılığı kadar, güçlü bir sınıf dayanışmasının örülmesine de bağlıdır. Biliyorsunuz ki direnişlerin hem maddi, hem de manevi dayanışma ağını güçlendirmek, sınıfımızın mücadelesini büyütmek demektir.
Bir kez daha sizleri direnişin tüm sıcaklığı ile selamlıyor, sermayenin zorbalığına karşı işim ve onurum için yükselttiğim mücadeleye sahip çıkmaya ve daha da büyütmeye çağırıyorum!
Yaşasın sınıf dayanışması!
Direnişçi Entes işçisi Gülistan Kobatan