Işık: Dalga teorisine göre ışık, elektromanyetik ışınlanma(radyasyon) enerjisinin gözle görülebilen bir şeklidir. Belli bir yayılma hızına, frekansa ve dalga boyuna sahiptir. İnsanoğlu bu elektromanyetik dalgaların sadece dalga boyu 380 nm ile 780 nm arasında değişen ve renk olarak tanımlanan kısmını görebilir.
Renk: Farklı dalga boylarındaki ışınların insan beyninde yaptığı çağrışımlardır. Bir ışık demetinin rengini tayfsal özellikleri belirler.
Ultraviyole
100 – 380 nm
Mor
380 – 436 nm
Mavi
436 – 495 nm
Yeşil
495 – 566 nm
Sarı
566 – 589 nm
Turuncu
589 – 627 nm
Kırmızı
627 – 780 nm
Kızılötesi
780 – 10.000 nm
Tablo 1 : Renklerin spektrumdaki dalga boyları
Görme: Göze giren ışığın doğurduğu duyumsal izlerle, dış çevredeki ayrıntıların algılanması olarak tanımlanır. Diğer bir deyişle görme, ışığın nesnelerden geçerken yada yüzeylerinden yansırken uğradığı nicel yada nitel değişiklerle göze gelmesi sonucu algılanmasıdır.
Uzay açı: içerisinden belirli bir ışık akısı geçen koni veya piramit şeklindeki uzay parçasına uzay açı denir ve ile gösterilir. 1m²’lik düzlemi gören uzay açının değeri 1 steradyan olarak tanımlanır.
Işık akısı: Bir ışık kaynağından ışıyan akının göze etkiyen kısmına ışık akısı denir ve ile gösterilir. Birimi lümendir ve ışınımın parlaklık duyusu uyandırma yeteneğini temsil eder. Toplam ışık akısı ise bir kaynaktan çıkan ve uzayın muhtelif kısımlarına yayılan ışık akılarının toplamı olarak tanımlanır.
Işık miktarı: Belli bir etki süresi için bir kaynaktan çıkan toplam ışık akısı olarak tanımlanır ve Q ile gösterilir. Birimi lümen saniye veya lümen saattir.
Işık şiddeti: Noktasal bir ışık kaynağının herhangi bir doğrultusundaki ışık şiddeti, bu doğrultuyu içine alan uzay açısından çıkan ışık akısının, uzay açıya bölümü olarak tanımlanır. Birimi Candela’dır ve ‘cd’ ile gösterilir. 1 lümenlik ışık akısının 1 steradyanlık uzay açısından çıkması durumunda ışık şiddeti 1 cd olur.
Aydınlık düzeyi: Birim yüzeye düşen toplam ışık akısı o yüzeyin aydınlık düzeyi olarak tanımlanır ve E ile gösterilir. Birimi lüx’tür.
Parıltı: Bir doğrultusundaki parıltı o doğrultudan görünen birim yüzeyden çıkan ışık şiddetidir ve L ile gösterilir. Birimi nesneler için nit, ışık kaynakları için stilb’tir.
Fotoğrafik uyarma: Fotoğrafçılıkta çok kullanılan bu kavram aydınlık düzeyi ve bunun etki süresi ile orantılıdır ve U ile gösterilir. Birimi lüx saniye’dir.
Fotometrik ışıntı: Işık yayan bir yüzeyin ışık akısı yoğunluğudur ve R ile gösterilir. Birimi phot’tur. Tanımı aydınlık düzeyine benzer fakat, fotometrik ışıntı aktif, aydınlık düzeyi ise pasif bir büyüklüktür.
Fotometrik Yasalar
Kosinüs Yasası: Paralel ışınlardan oluşan ışık demetine maruz kalan bir S yüzeyinin aydınlık şiddeti ışık akısının yüzeye geliş açısı olan değerine bağlı olarak değişir. Işık akısı sabit kabul edilirse yüzeydeki aydınlık şiddetinin değişimi tamamen ışık akısı ile yüzey arasındaki açıya bağlı olacaktır. Yani, ışık akısı yüzeye ne kadar dik gelirse yüzeyin aydınlık şiddeti o kadar yüksek olacaktır. Işık kaynaklarının verimli kullanılması konusunda ışık kaynağından çıkan ışığın yüzeye geliş açısı önemli rol oynamaktadır.
Uzaklıkların Karesi İle Ters Orantı Yasası: Işık kaynağını noktasal olarak düşünürsek, kaynaktan herhangi bir doğrultusuna dik düzlemlerdeki aydınlık şiddetleri, düzlemlerin kaynağa olan uzaklıklarının karesiyle ters orantılıdır. Herhangi bir ışık kaynağından belli bir uzaklıkta bulunan yatay düzlemin aydınlık şiddeti, düzlemin kaynağa olan uzaklığına ve ışık akısının yüzeye geliş açısına bağlıdır.
Lambert Yasası: Lambert yasasına göre, her doğrultudaki parıltısı sabit olan yüzeye ışık yayan yüzey veya ideal dağıtıcı yüzey denir. Bir yüzey Lambert Yasasına göre ışık yayıyorsa mattır.
Talbot Yasası: Bir ışık kaynağının parıltısı periyodik olarak değişir ve bu değişme göze sabit bir parıltı kaynağı gibi gözükürse kaynağın bu titreme frekansına kritik titreme frekansı denir. Bir ışık uyarımının kritik titreme frekansına eriştikten sonra sürekliymiş gibi görünmesi ilk defa Talbot tarafından bulunmuştur. Bu yasa fotometride daha çok ışığı zayıflatma yasası olarak kullanılır.
Ana yapısı ince bir karbon teli olan ilk elektrik lambası 1879 yılında yapıldı. Bu ilk lambanın ışıksal verimi 2 lm/W gibi oldukça düşük bir değerdeydi. Bu değer ilk etapta çeşitli geliştirmeler sonucu 4,5 lm/W değerine çıkarıldı. Daha sonra, karbon tel yerine günümüzde de akkor lambaların yapısında bulunan ve sıcaklığa en dayanıklı maddelerden biri olan tungsten telin kullanılmasıyla lambanın verimi 8 lm/W değerine yükseltildi. 1950 yılının son çeyreğinde, akkor lambaların ampulleri iyot grubundan gazlarla doldurularak daha etkili kullanılmaya başlandı ve verimleri 20 – 22 lm/W değerlerine ulaştı.
Işık kaynaklarının gelişim süreci sadece akkor lambalarla sınırlı değildi. 1930’lu yıllara gelindiğinde deşarj lambaları üretilmeye başlandı. 1932 yılına gelindiğinde ise dünyanın birçok yerinde alçak basınçlı sodyum buharlı ve yüksek basınçlı civa buharlı lambalar kullanılmaya başlandı. Oldukça yüksek verime sahip olan bu lambalar, kötü renk özellikleri nedeniyle o dönemde sokak lambası olmaktan öteye gidemedi.
1950’li yıllarda bu lambaların camlarının kırmızı fosforla kaplanmasıyla renksel ve ışıksal geriverimleri arttırıldı. 1960’lı yıllarda civa buharlı bazı tuzlar eklenerek metalik halojenürlü yada diğer adıyla Metal Halide lambalar üretilmeye başlandı. Eklenen tuzların etkisiyle lambaların renksel geriverimi yükseltildi ve yüksek verimli metalik halojenürlü lambalar 1980’li yıllarda iç mekanlarda da kullanılmaya başlandı. 1970’li yıllara kadar hızlı bir gelişim süreci geçiren civa buharlı lambalar bu dönemden sonra alternatif lambalardaki gelişmeler nedeniyle duraklama sürecine girmiştir.
Floresan lambalar ilk olarak 1938 yılından sonra kullanılmaya başlandı. İlk üretilen floresan lambalarda kullanılan çinko berilyum sülfat fosforları insan sağlığı açısından sakıncalıydı. 1948 yılında floresan lambalarda İngiltere’de keşfedilen ve sağlık açısından risk taşımayan halofosfatlar kullanılmaya başlandı. 1974 yılından itibaren trifosforların kullanılmaya başlanmasıyla floresan lambaların verim ve renksel özellikleri de geliştirildi. İlerleyen yıllarda multifosforların kullanılmasıyla floresan lambaların renksel geriverimlerinde çok ciddi bir artış sağlandı ve renksel geriverim indeksi Ra=95-98 değerlerine kadar ulaştı. Günümüzde floresan lambalar, kompakt medellerinin üretilmesi ve kalite parametrelerinin düzeltilmesiyle iç aydınlatmada en çok tercih edilen ışık kaynakları olmuşlardır.
Bu uzun gelişim süreci günümüzde de aynı hızla devam etmektedir.
LAMBALAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Görünür bir ışınım üretmek üzere tasarlanmış cihaza Lamba denir. günümüzde en temel ışık kaynağı olan akkor Flamanlı lambalar, akkor ışınımıyla ışık üretirken , yüksek verimliliğiyle bilinen deşarj lambaları gazda elektriksel boşalmayla ışık üretirler.
Bir lambanın 1 Watt harcayarak ürettiği ışık akısının değeri o lambanın ışıksal etkinlik değeridir. Fakat, dış ortam ısısı, balast özellikleri, lambanın yanma pozisyonu, şebeke gerilimindeki değişimler, kullanım süresi gibi faktörler lamba veriminde değişimlere neden olabilir.
Standart çalışma koşullarında lambanın ortalama kullanım süresine Lamba ömrü denir. Şebeke gerilimindeki dalgalanmalar, toz, nem, sarsıntı, açma-kapama sıklığı, ortam sıcaklığı, kullanılan starter, balast gibi elemanların özellikleri lamba ömrünü etkiler.
Lamba türü Işık etkinliği (lm/W)Ömür (Saat)
Akkor lamba
8 – 16 1.000
Halojen lamba
12 – 26 2.000 – 4.000
Floresan lamba
45 – 100 6.000 – 15.000
Yb Civa Buharlı lamba
36 – 60 6.000 – 8.000
Metal Halide lamba
71 – 98 5.600 – 6.500
YB Sodyum Buharlı lamba
66 – 142 10.000 – 15.000
AB Sodyum Buharlı lamba
100 – 198 11.500 – 20.000
Tablo 2 : Lambaların etkinlik faktörleri ve ömürleri
AKKOR FLAMANLI LAMBA
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
Bağlantısı kolaydır, doğrudan bağlanabilir. Etkinlik faktörü düşüktür; verimli değildir.
Ucuzdur. İşletme gideri yüksektir.
Boyutları küçüktür. Ömrü kısadır.
Anında ışık verir. Tek başına kullanıldığında kamaşmaya sebep olur.
Bölgesel aydınlatma için uygundur. Fazla ısınır.
Ortam sıcaklığı ışık akısını etkilemez. Işık rengi pembemsidir.
Az kullanılan yer için uygundur. Yeşile dönük renkleri iyi göstermez.
Sıcak renk ışık istenen yerler için uygundur.
FLORESAN LAMBA
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
Etkinlik faktörü büyüktür. Anında ışık vermez.(Manyetik balastlı kullanımda)
İşletme gideri düşüktür. Yardımcı araçlara gereksinim duyulur.
Fazla ısınmaz. Kuruluş masrafı fazladır.
Kamaşma oluşmaz. Bazı durumlarda gürültü çıkarır.
Çeşitli beyaz renk seçeneği sunar. Stroboskobik etki göstermesine dikkat edilmelidir.
Ömrü oldukça uzundur.
Gündüz ışığına yardımcı olarak kullanılabilir.
Yüksek aydınlık elde etmeye elverişlidir.
YÜKSEK BASINÇLI CİVA BUHARLI LAMBA
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
Etkinlik faktörü büyüktür. Yanma süresi uzundur. (4-5 dakika sonra tam ışığını verir.)
Ömrü uzundur. Yardımcı araçlara gereksinim duyulur.
Sarsıntıya ve darbelere dayanıklıdır. Kuruluş masrafı fazladır.
Her konumda yanabilir. Kırmızıya dönük renkleri iyi göstermez.
Ateşleyiciye ihtiyaç duymaz.
Isı değişimlerine ve gerilim yükselmelerine karşı dayanıklıdır.
Verdiği ışığa karşın lamba boyutu büyük değildir.
Kullanımı ucuzdur.
METAL HALOJEN LAMBALAR
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
Etkinlik faktörü büyüktür. Gerilim dalgalanmalarına karşı hassastır.
Ömrü uzundur. Dimmerlenmeye uygun değidir.
En iyi renk ayırma yeteneğine sahip lambadır. Kuruluş masrafı fazladır.
En beyaz ışığı verir.
SODYUM BUHARLI LAMBA
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
Etkinlik faktörü en büyük ışık kaynağıdır. Kuruluş masrafı fazladır.
Ömrü uzundur. Renklerin ayırdedilmesine olanak vermez.
Kullanımı ucuzdur. Rengi sarıdır.
Sisli havalarda iyi bir görüş sağlar.
YÜKSEK BASINÇLI LAMBA
Olumlu Yanları; Olumsuz Yanları;
- Yüksek ışık verimi - Genelde balast ve ateşleyici gibi ek yardımcılar ile birlikte kullanıldıklarından ilk yatırım maliyetlerinin yüksek olması.
- Renksel geri verimi iyi olan türlerinin olması - Yandıktan sonra tam ışık verimine ulaşmak ve söndükten sonra tekrar yanmak için belli bir süreye ihtiyaç duymaları
- Uzun ömürlü olmaları - Şebeke gerilimindeki değişimlerden etkilenmeleri
- Bazılarının dimmerlenebilmeleri - Saydam ampullü türlerinin ışıklılığının yüksek olması
- Dip ve lamba türü açısından çeşitli seçeneklerinin olması - Kimi türlerinin büyük oranda morüstü ışınım yayımlamaları
- Çoğunun hemen her konumda yanması sayılabilir. - Yanarken ısınmaları ve mekana ısı yükü getirmelerini saymak mümkündür.
YÜKSEK BASINÇLI DEŞARJ LAMBALARININ KULLANIM ALANLARI
1-CİVA BUHARLI LAMBALAR
Kırsal kesim ve şehir alanlarının aydınlatılması
Maden yatakları ve taş ocaklarının aydınlatılması
Kamuya ait okul,tren istasyonu, resmi daireler gibi binaların aydınlatılması
Çelik - kağıt fabrikalarının aydınlatılması
Dekoratif maksatlı projektör uygulamarı
2-METALİK HALOJENÜRLÜ LAMBALAR
Mağaza, vitrin ve müze aydınlatmaları
Dekoratif maksatlı iç mekan aydıdınlatması
Tarihi eserlerin ve bina yüzeylerinin projektör uygulamaları
Spor aktivitesi alanlarının aydınlatılması
Liman ve inşaat alanlarının aydınlatılması
Endüstriyel sergi alanlarının ve hipermarketlerin aydınlatılması
Yüksekliği fazla olan ve üstü kısmen kapalı alanların aydınlatılması
3-SODYUM BUHARLI LAMBALAR
Yol aydınlatması
Platform ve araç parklarının aydınlatılması
Sanayi alanlarının aydınlatılması
Spor tesislerinin aydınlatılması
Binaların dış kısımlarıonın aydınlatması
Aydınlatma ve Mimari
Mimarı tasarım konusu olmuş yapılar, meydanlar, anıtlar, parklar, heykeller vb. kentsel değerlerin aydınlatılması için ‘aydınlatma tasarımı’ kavramını bilmek gerekir. Kent dışında kalan yollar, kavşaklar, karayolu tünelleri, uçak pistler gibi yerlerin aydınlatılması bunun dışında kalır. Bir aydınlatma tasarlanırken öncelikle mimari yada kentsel özelliklerin incelenmesi gerekir. Oluşturulacak aydınlık bir yandan mimari karakter ve kullanışa uyarken, bu aydınlığı sağlayacak ışık kaynakları da olabildiğince mimari ile bütünleşmeli, biçim, gereç, renk ve konum bakımından mimariye uyum sağlamalıdır. Uyum çalışması yapılmadan ileriki aşamalara geçilmemelidir. Çünkü yapılacak tasarımın temel verilerinin oluşturulmasını yönlendiren ve biçimlendiren bu çalışmadır. Bu tasarımı yaparken dikkat edilmesi gereken temel hususları şu şekilde sıralamak mümkündür;
Belli nesneleri ve/veya alanları aydınlatacak olan ışık buralara yönlendirilmeli, ve kesinlikle göze gelmemelidir. Gözün ışık kaynağını görmesi hem rahatsız edici ve yorucudur, hem de oluşturulan aydınlıktan yararlanmayı azaltır. Göze gelen ışık aydınlatılan nesne yada alanların, olduğundan daha karanlık görünmesine neden olur.
Bir yüzeyde girinti ve çıkıntıların algılanması önem taşıyorsa bu yüzey için baskın doğrultulu bir ışık alanı oluşturulmalı ve yüzeydeki girinti ve çıkıntıların eğimine göre ayarlanmalıdır. Tüm üç boyutlu dokuların aydınlatmasında bu kural geçerlidir.
Gölge niteliği bakımından, içinde yaşanan iç mekanlarda yumuşak ve saydam gölgeli bir aydınlık oluşturmak uygun olur. Kara gölgeli aydınlıklar, oluşturdukları ışıklık karşıtlıkları nedeniyle ilgi çekici, fakat yorucudur. Bu tür aydınlıklar ancak vitrin ve sahne gibi, içinde yaşanmayan ve kısa süre bakılan yerlerin aydınlatmaları için uygundur.
Sert gölgeli aydınlıklar, düzlem olmayan yüzeylerde var olmayan çizgiler oluşturabilir ve böylece sert ve gerçek dışı görüntülere neden olabilir. Bu nedenle yalnızca özel amaçlar için kullanılmalıdır.
Bakılan alan çevre alandan daha aydınlık olmalıdır. Okunan bir kitabın sayfaları, çalışılan bir tezgahın üstü, bir konuşmacının yüzü, bir yazı tahtası, yakın çevreye oranla daha karanlık olmamalıdır.
Bakılan alan ile çevre alanlar arasındaki ışıklılık oranları yorucu karşıtlıklar oluşturmamalıdır. Değişik alanların tanımları ve aşılmaması gereken karşıtlık oranları, aydınlatma tekniği literatüründe yer almaktadır.
Büyük karşıtlıklar, küçük karşıtlıkların görülebilmesini engeller. Bu kural renk konusu için de geçerlidir. Daha önce de bahsedilen ışığın göze gelmemesi kuralı bu yolla da açıklanabilir. Görsel algılama, renk ve ışıklılık karşıtlıklarının algılanmasından başka bir şey olmadığına göre aşırı karşıtlıklar oluşturarak, bakılan yerin eksik oluşturulmasına meydan verilmemelidir.
Mat nesneler, üzerinde oluşturulan aydınlık ile görünür duruma gelirler. Parlak nesneler ise üzerlerinde oluşan çevre görüntüsü ile algılanırlar tam mat nesnelerin kendi görünürlükleri de tamdır. Ayna gibi tam parlak yüzeyli nesnelerde ise tam olarak görünürlük, oluşan çevre görüntülerinin görünürlüğüdür. Tam mattan tam parlağa değişen ara durumlarda ise nesnelerin kendi görünürlükleri de buna göre değişir.
Mat nesnelerin aydınlatmasında elde edilecek sonuç, bu nesneler üzerinde oluşturulacak aydınlığa, dolayısıyla bunların ışıklılığına bağlıdır. Parlak nesneler üzerinde oluşturulacak aydınlık ise, bunların kendi görünürlüklerinde pek etkili olmaz; yansıttıkları yüzeylerin aydınlatılması ve gerekli ışıklılığa kavuşturulması gerekir.
Çok küçük mat ve parlak yüzeylerin oluşmuş iki boyutlu dokuların vurgulanması mat ve parlak yüzey elemanları arasında yeterli ışıklılık ayrımı oluşturmakla elde edilir.
Parlak nesnelerin yansıttıkları yüzeylerde büyük ışıklılık karşıtlıkları varsa, bu nesneler iyice parlak görünür. Bu nesnelerin yansıttıkları yüzeylerde ışıklılık karşıtlıklarının azalması ile nesnelerin algılanan parlaklıkları da azalır. Işıklılık karşıtlığı olmayan yada, çok az olan bir ortam içindeki parlak nesneler mat görünür. Parlak nesnelerin olduğundan daha parlak yada aksine mat görünmesi gereken durumlar vardır. Aydınlatmada çevre düzeni buna göre kurulmalıdır.
Parlak nesnelerin biçimlerinin algılanması, bunlar üzerinde çizgisel görüntülerin oluşmasına bağlıdır. Aynı zamanda parlaklığın da vurgulanması gerekiyorsa, bu çizgisel görüntüler, çizgisel (doğrusal) ışık kaynaklarının görüntüleri olabilir.
Aydınlatmada aydınlatan ışığın rengi ile aydınlanan nesne ve yüzeylerin renkleri arasındaki ilişkiler çok önemlidir. Değişik spektrumlu ışıklar, özdeksel renklerde çok büyük renk türü değişimlerine neden olabilir. Çeşitli mekanlarda değişik ışık renklerinde oluşan ışıksal iklimler de birbirinden çok farklı ve yerine göre çok iyi yada çok kötü olabilir.
Dış aydınlatmada, kale, sur, şato gibi eski yapıların ve bunların kalıntılarının sıcak renkli ışıklar ve özellikle yüksek basınçlı sodyum buharı lambasının, sıcak sarı ışığı ile aydınlatılması uygun olur. Yeni taş yapılar, yada beyaza yakın renkli yapılar, beyaz renkli ışıkla aydınlatılmalıdır. Metal ve cam yüzeyli çağdaş yapıların aydınlatmasında soğuk renkli ışıklar, yada başka renkli ışıklar kullanılabilir. Bu tür yapıların yüzeyleri parlak olabileceğinden, konu bu açıdan ele alınmalı ve aydınlatmanın dolaylı yollarını da kapsayan bir etüd ile işe başlanmalıdır.
Yapı dış yüzeyleri aydınlatılırken, anlamsız bir görüntü oluşturacak olan düzgün yayılmış aydınlıktan kaçınmalıdır. Yapı yüzeyi etüd edilerek, buradaki devingenliği vurgulayacak ve mimari anlatımı belirginleştirebilecek yeterli ışıklılık ayrımları yaratılmalıdır.
Kent aydınlatmasında konu, bölgesel yada kentsel diziler olarak ele alınmalıdır. Karanlık içinde tek bir yapının aydınlatılması, çok yönlü ciddi etüdleri gerektirir.
Kent içi dış aydınlatmalarda, belli bir bölgede; örneğin bir meydanı çevreleyen yapıların yüzeylerinde tek renk ışık kullanmaya özen gösterilmelidir. Farklı bir renk ile bir vurgulama yapılmak isteniyorsa bunun çok iyi etüd edilmesi gerekir. Bu durumda bile ışık rengi sayısı ikiyi aşmamalıdır. Vurgulamanın aynı rengin daha doymuşu ile yapılması ise daha iyi bir çözümdür.
Bitkilerin ve suların aydınlatılması mutlaka soğuk renkli ışıkla yapılmalıdır. Sular (havuzlar, göletler vb.) su içinden aydınlatılmalı, yada bunları çevreleyen ağaçlar aydınlatılarak karanlık su yüzeyinde bunların görüntüleri elde edilmelidir. Su yüzeyinin parlak ve yansıtma çarpanının da düşük olduğu unutulmamalıdır.
Ağaçlık alanları aydınlatmasında, her ağacın aydınlatılması en büyük yanlıştır. Aydınlatma, ağaç gruplar için ve yer yer yapılmalı; aralarda aydınlatılmamış ağaç grupları bırakılmalıdır. Işık kaynağını yükseğe konulup, ağaçların gövdesi karanlıkta bırakılarak ağaçlar yerden koparılmamalıdır. Işığın göze gelmemesi başka önlemlerle sağlanmalıdır.
Tüm dış aydınlatma konularında da ışığın göze gelmemesi kuralı titizlikle uygulanmalıdır. Özellikle, parlak yüzeyli yapılarda ışık kaynaklarının görüntüleri de düşünülmelidir.
Aydınlatma tasarımı, bir anlamda mimari tasarım gibi gerçek gereksinimleri karşılamaya yönelik ve aydınlatma tekniğine dayalı olarak, özgün bir aydınlatma düzeninin oluşturulması şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımda, belli bir aydınlatma tasarımında konunun teknik yönü yanında sanatsal ve mimari yönü olmak üzere iki ayrı boyutunun olduğu açıkça ortaya konulmaktadır. Mimari tasarım nasıl belli aşamalarla gerçekleşiyorsa, aydınlatma tasarımı da aynı şekilde onu izlemelidir. Bu aşamalar sırasıyla Ön tasarım, Tasarım ve Uygulama projesi olarak ele alınır.
Ön tasarım, mimari açıdan bir hazırlık evresi olup, mimari tasarım konusunun özelliklerine göre doğal ve yapma olarak tüm verilerin, konu ile ilgili yasa ve yönetmeliklerin değerlendirildiği,her yönden belirli ilke ve kararların verildiği bir aşamadır.
Kaynakça
ELSAN