NÜKLEER ENERJİ TÜRKİYE İÇİN GEREKLİ MİDİR?
Ülkemizde 1999 yılında kişi başına tüketilen elektrik enerjisi 1840 kWh olup dünya ortalaması olan 2200 kWh’ın bile çok altındadır. OECD ülkelerinde ortalama değer 10 000 kWh, Yunanistan’da ise 5000 kWh’dır. Yani bir Yunanlı bir Türk’ün üç katı daha fazla elektrik enerjisi tüketmekte ve daha refah içinde yaşamaktadır. Sadece bu rakamlar bile ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
Dünya ülkeleri enerji ihtiyaçlarını büyük ölçüde fosil yakıtlardan (kömür, petrol, doğal gaz) veya su gücüyle karşılamaktadır. Gelecek 100 yıl içinde yenilenemez enerji kaynakları olan kömür, petrol ve doğal gazın tükeneceği öngörülmektedir. Sürekli yenilendikleri için yenilenebilir enerji kaynakları olarak adlandırılan hidrolik, güneş, rüzgar, jeotermik, biyokütle, gel-git, dalga ve akıntı enerjilerinin, su hariç olmak üzere dünyada üretilen toplam elektrik enerjisi içindeki payları sadece % 4 kadardır.
Türkiye’nin hidrolik potansiyeli toplam olarak 35 310 MW’dır. Halen işletmede bulunan toplam 125 hidrolik enerji işletmesinin toplam kurulu gücü 11 643 MW olduğuna göre, 2 000 yılı itibariyle toplam hidrolik enerji kapasitemizin % 34’ünden faydalanılmaktadır. İlave projelerle yaklaşık olarak 2020 yılından itibaren toplam işletme sayısı 546’ya çıkarıldığında tüm hidrolik enerji potansiyelinden yararlanılmış olunacaktır.
2000 yılında Ülkemizin taş kömürü, linyit, asfaltit, petrol, doğalgaz, hidrolik, jeotermik, güneş, rüzgar, odun ve hayvan-bitki artıklarından elde edebildiği toplam birincil enerji miktarı 28 464 BTEP (bin ton petrol eşdeğeri)dir. Talep ise 87 449 BTEP’dir. Buna göre enerji kaynakları açısından Ülkemiz zengin değildir ve bu alanda halen % 67 dolaylarında dışa bağımlılık söz konusudur. Enerji açığı taş kömürü, petrol ve doğal gaz ithalatıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Dışa bağımlılık zamanla da artmaya devam edecektir.
Türkiye’nin kendi öz kaynaklarıyla ekonomik olarak üretebileceği maksimum elektrik enerjisi, hidrolik kaynaklardan 122 milyar kWh/yıl, termik kaynaklardan 121 milyar kWh/yıl olmak üzere toplam olarak 243 milyar kWh/yıl’dır. DPT verilerine göre, 1999 yılında 118,5 milyar kWh olan toplam elektrik tüketiminin, ortalama % 8 artışla 2005 yılında 195,1 milyar kWh’a, kişi başına elektrik tüketiminin ise 2 773 kWh’e (Yunanistan’ın 1983’deki değeri 2467 kWh) ulaşması beklenmektedir.
2010 yılında ise toplam tüketim 285 milyar kWh olacak, 243 milyar kWh/yıl değeri 42 milyar kWh/yıl aşılmış olacaktır.Yani 2005 yılından sonra tüm yerli kaynaklarımız devreye sokulsa bile bir enerji açığı ile karşılaşmamız kaçınılmazdır. Türkiye’nin enerji ihtiyacını şimdi ve gelecekte kendi öz kaynaklarıyla karşılaması mümkün görülmemektedir. Ülkemiz nükleer enerjiye baş vurmadan hedeflerine ulaşamaz. Bu nedenlerle 2008 yılında 7 017 GWh ve giderek artacak şekilde 2020 yılında 63 159 GWh nükleer enerji üretilmesi planlanmışsa da, son erteleme kararından sonra bu hedeflere ulaşılamayacağı, üzüntü verici de olsa kabul edilmelidir
SONUÇ
Enerji stratejik bir nesnedir. Türkiye’nin jeopolitik durumu ve gelişmekte olan bir ülke oluşu, nüfusu, tarihinden miras kalan Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Türk Cumhuriyetlerine yönelik görevleri, nükleer teknoloji alnında dünyadaki gelişmeler, ülkemizin bir an önce nükleer teknolojiye geçmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun birinci adımı ise nükleer santraller kurmaktan geçer.
Konuyu, Yunanistan’da yayımlanan İkonomikos Gazetesi’nin Temmuz-1983 tarihli sayısında, “Türkiye Atom Bombası Yapacak” başlığıyla yayımladığı bir haber-yorum yazısı ile kapatalım.
İkonomikos Gazetesi bu yazısında, Türkiye’nin nükleer santrallerle ilgili siparişinin 4,5 milyar dolar kadar büyük meblağlı olmasına rağmen yabancı firmaların karar verme hususunda düşünmelerinin nedeninin, Türkiye’nin atom bombası yapması ihtimali olduğu ve bu santrallerden alacağı güçle Ortadoğu ve Ege’de sorunlar yaratabilecek Türkiye’ye fırsat verilmesinin istenmediği belirtilmiş, İslam Ülkelerine bu kadar yakın olan Türkiye’nin bölgede süper devlet durumuna getirilmesine karşı İsrail’in itirazının bulunduğu ve AET’nin de nükleer santral yapımına karşı olduğu kaydedilmiştir. Yunanistan Savunma Bakanı Yanis Yarviçyonis ise “Akdeniz’de Güvenlik” konulu toplantıda benzer iddiaları ileri sürmüştür.
Yunanistan Türk turizmini baltalamak için de harekete geçmiş, Akkuyu’da yapılacak nükleer santralin turizm bölgesinde olduğunu ve çevresel zararının çok büyük olacağını savunarak bastırdığı broşürleri bütün turizm bürolarına ve elçiliklere göndermiştir. Yunanistan Ege Bakanı Elisavet Papazoi de şu görüşleri dile getirmiştir: “Santral bütün bölge için bir tehdittir. Santralin inşa edileceği yer deprem riski yüksek bir bölge olmasına karşın bu gerçek göz ardı edilmektedir. Nükleer atık sorununa ek olarak ortaya çıkacak bir kazadan bütün bölge ülkeleri anında etkilenecektir.
Türkiye, santralı uluslararası standartlara göre güvenle işletecek bilgi ve teknolojik birikimden yoksundur. Dahası, Türkiye’nin bölgede baskın askeri güç olma tutkusunun getirdiği tehdit, uluslararası hukuka gösterdiği sınırlı saygısıyla da güçleniyor. Uluslararası Non Proliferation anlaşmasını imzalamış olması, nükleer santralın başka amaçlarla da kullanılmamasını garanti etmez. Bütün ülkeleri, nükleer santral yapımına engel olacak çalışmalara katılmaya ve Türkiye’ye teknoloji ve parasal yardım yapmamaya davet ediyoruz.”
(Alıntıdır)